26

73 10 15
                                    

Çağan Şengül, Cem Adrian - Helal
Anıl Durmuş - Acıyla Kucaklaştım

BÖLÜM 26| HASRETİN SON DEMİ

"Kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi." F.P.

Dağılmışlardı. Yıllardır aralarına mesafe girerdi, şehirler girerdi, bazen hiç mesajlaşmadıkları ve birbirlerini bir süre aramadıkları olurdu ama en son Nazenin'le Baran'ın düğün gecelerinden sonra böyle dağılmışlardı. Tıpkı o hastane koridorlarında dolandıklarında ve beklediklerinde yaşadıkları çaresizliği, bu günlerde yaşıyorlardı. Baran onları aradığında, nasıl gelmişlerdi İstanbul'a haberleri yoktu. Üstelik haberi duyan Fahriye babaanne de fenalaşmış ve hastaneye kaldırılmıştı. Bitik haldeydiler. 

Ali Ahlas ve Baran evden içeri girdiklerinde, Yasemin koşa koşa Ali Ahlas'ın yanına gitti. Gözleri uykusuzluktan ve ağlamaktan kıpkırmızı kesilmişti. Yüzü solmuş, Nazenin'den habersiz geçirdiği beş günden sebep kilo vermişti. Herkes kötüydü, herkes acı çekiyordu ama hiç kimse Baran ve Yasemin gibi değildi. İkisi birbirinden beter haldeydi. 

"Var mı bir haber?" Ali Ahlas'ın önünde durduğu anda sorduğu soruya, Ali Ahlas ne diyeceğini bilemedi. Bu zamana kadar her şeyi elde etmişti, her şeyi yapmıştı ve her şeyi istediği anda yapabileceğini düşünmüştü. Kardeşini kaçırdıklarında bile, en fazla 2 gün sürmüştü bulması. Ama yok. Nereye bakarsa baksın, kimi araya sokarsa soksun; yer yarılmış ve Nazenin'i kaçıranlar içine girmişlerdi... Sokaklar adamlarıyla doluydu. Türkiye'nin her yerini didik didik ediyorlardı ama elleri boş bir şekilde dönüyorlardı. Ona böyle çaresizce bakan gözlere istediği cevabı verememek, canını yakıyordu Ali Ahlas'ın. 

"Yok..." Yasemin düşer gibi olduğunda, gözlerinden yaşlar akıyordu. Ali Ahlas'ın elleri hemen belini bulmuş, Buğra da hemen ayağa kalkmıştı. 

"5 gün oldu! Koskoca 5 gün! Nasıl bulamazsınız onu! Ali Ahlas! Hani çok güçlüydün? Nasıl bulamıyorsun benim kardeşimi?!" Biliyordu, acısındandı bu sözleri ama haklıydı. İlk defa güçsüz olduğunu hissediyordu Ali Ahlas. Elinde olan hiçbir şeyin değeri yoktu bu sözlere karşılık. 

"Baran... Ne olur bul onu... Ne olur... Çok acı çekiyordur o şimdi... Yeni yeni toparlanmıştı... Üç kurşun sıkmışlar... Nasıl iyileşecek benim kardeşim? Ahlas... O olmadan ben nefes alamam. O benim en yakınım. O benim kardeşim. Ne olur bulun artık onu..."

"Yasemin! Yasemin!" Kollarında sayıklaya sayıklaya bayılan biricik sevgilisini anında kollarının arasına alıp Buğra'nın gösterdiği koltuğa doğru götüren Ali Ahlas'ı boş gözlerle izledi Baran. Nefes alamıyordu. Ciğerleri iflas etmişti sanki. Hayatı olmadan, yaşayamıyordu. Nefesi yoktu. Evden dışarı hızlı adımlarla çıktığında, başını gökyüzüne doğru kaldırarak içinden çıkmak isteyen bütün öfkeyi haykırdı. Bağırdı. Boğazı yırtılırcasına bağırırken, arkasındaki duvara üst üste yumruklar attı. Eli zedeleniyordu. Öyle sert vuruyordu ki, sanki tutamadığı elin intikamını elinden alıyordu, nasıl tutamadın der gibi. Kolu uyuşuyordu. Yavuz araya girmese, kim bilir elini kırana kadar durmayacak, paramparça yapacaktı parmaklarını. Elinin üzeri soyulmuş, kanıyordu. 

"Bulamıyorum Yavuz! Yok! Hiçbir yerde yok!" Dostunu sıkı sıkı kucaklayan Yavuz, günlerdir söylediği sözleri yineledi. 

"Bulacaksın. Nereye gitmiş olabilirler? Onu sağ salim bulacaksın, Baran." 

"Ya geç kalırsam ona? Şimdi nasıl sayıklıyordur adımı... Onu bulmamı bekliyordur..." Gözleri dolarken, kapattı ve Yavuz'un ona sarılmasına, sırtına vurmasına izin verdi. "Yavuz... Ben o olmadan yaşamam. Anlıyor musun? Ben Nazenin olmadan... Yaşayamam..." 

İZWhere stories live. Discover now