16

74 10 63
                                    

Hande Yener - Armağan

Mabel Matiz - Kara Dantelli Gençliğimize

BÖLÜM 16| PARAMPARÇA OLAN SEVGİLER

"Sen, bir temmuz gecesinin sıcak rüzgarısın.
Ben, aşılmayan yolların karıyım.
Yakınım olan, sessiz dualarımda var olan;
Amansız kelamım, yüreğimin yorgunluğusun..."

"Zamanı gelince, iyileşeceğim ve seni bulacağım Tuana."

Küçücük çocuğun ağzından dökülen kelimeler bana dokunurken, önünde durduğum evin kapısına baktım. 2 yılımı geride bırakarak, İstanbul'a geleli birkaç gün oluyordu. Yasemin'le beraber tuttuğumuz eve tam yerleşmemiştik bile. Rüzgar'ı hemen ayarladığımız hastaneye yatırmıştık. Bundan sonra tedavisi orada devam ederken, şanslıysak haftanın birkaç gününü evimizde geçirebilecektik ama onun dışında hastane de olacaktık. İnci ve Yavuz bizim İstanbul'a geldiğimizi öğrendiklerinden beri ısrar ettiklerinden dolayı, sonunda onlara gelebilmiştik. Ben heyecanlıydım, Baran'ı ne zaman görebilirdim, İstanbul'da mıydı bilmiyordum ama Yasemin korkuyordu. Kapının arkasında onu 2 yılın ardından görecek olan Buğra olabilirdi ve en son yaptığı şeyden sonra onu nasıl karşılayacaktı bilmiyordu. Elinden sıkıca tutup sıkarken, "Korkma," dedim. "Ben buradayım."

"Elimde değil," derken, parmaklarının karnına baskı uyguladığının farkında değildi. "Bana nefretle bakacak."

"Sen, sadece kendini düşünmedin. Bir suçlu arıyorsan eğer, baban ve annene bak sadece. Bir de yanında olmamıza rağmen, seni hiç göremeyen bizde."

Her aklıma gelişinde yıkıyordu beni. Sözde en iyi arkadaşıydım onun ama onu yıllarca yiyip bitiren acısını hiç görememiştim.

"Hayır Naz," derken her şeye inat gözlerime sevgiyle baktı. "Sadece ben fazla iyi rol yapıyordum, bunun için sakın kendini suçlama."

Cesaret edip de kapıyı çaldığımızda, birkaç saniye geçmeden açıldı ve benden gizledikleri bütün sırlara rağmen özlediğim hayalperest arkadaşım göründü.

"NAZENİN! YASEMİN!"

İkimizi de kollarının arasına aldığında, ortamızdaydı. Her ne olursa olsun, 15 yıla yakın bir dostluk vardı aramızda. Ve onu silip atmak, imkansızdı.

"ÇOK ÖZLEDİM ALLAH'IM! ÇOK ÖZLEDİM!"

İzmir'de olduğumuz süre boyunca ne biz onlara gelin demiştik, ne de onlar gelelim demişlerdi. Onlar benim içimdeki yangının sönmesini beklerken, bende her şeyi zamana ve ne yaparsam yapayım yaptıklarına engel olamadığım kadere bırakmıştım.

"Zaman seni daha da güzelleştirmiş, annelik yakışmış."

Söylediklerimde samimiydim, sanki mavi gözleri daha da parlıyordu ve sarı saçları daha da güzel görünüyordu.

"Asıl zaman sizi güzelleştirmiş. Nasıl büyük bir aptallık etmişiz, birbirimizden nasıl bu kadar uzak kalabilmişiz?"

"Hayat işte İnci, ne olacağını, kaderin onu nereye sürükleyeceğini bilmiyor insan." Yasemin'in sözlerinden sonra ellerimden tutarken, geçmiş zamanda çoğu kere yaptığı gibi, "Özür dilerim," dedi.

"Ne kadar dilersem dileyim, affedemeyeceğim kendimi. Ama yine de her şey düzelene kadar söylemeden de hiçbir zaman bıkmayacağım."

Her şey, düzelir miydi? Bütün sırlar, bütün geçmiş ortaya döküldükten sonra düzelebilir miydik?

İZWhere stories live. Discover now