on sekiz

469 62 5
                                    

♣ iki gün sonra

"Buraya kadar gelmenize gerek yoktu."

"İçimdeki ses, seni yalnız bırakmamam gerektiğini söyledi." dediğinde, memnuniyetsiz bir edayla "Ona zarar veririm diye mi?" diye sordum. Birlikte bahsi geçen hasta odasının önünde durduğumuz sırada sorumu yanıtlasın diye yüzüne baktım ama o hiç oralı olmadı. "Ben anladım anlayacağımı." diyerek kapıya uzandığımda bileğimi tutup "Ne anladın?" dedi.

"Parade of Stars projesini tekrarlamayı hâlâ düşünmemişsiniz."

"Buraya cinayet işlemeye geldiğin kesin yani?" demesiyle bir kapıya bir ona baktım. Ardından başımı belli belirsiz salladığım gibi elini bileğimden aşağı indirdi. Parmaklarını parmaklarıma dokundurduğunda ister istemez oraya odaklandım. Öylesine nahif tutuyordu ki bunun nedenini sorup büyüsünü bozmak istemedim.

"Yapma." dedi, İnci'nin sağ kalması adına, "Daha çok gençsin." belki de sadece benim hapse girmemi istemiyordu. Bu tam olarak daha öncede konuştuğumuz şeyle bağlantılıydı. Ben oldukça ünlü bir oyuncu olduğum için, kaybım şirketine zarar olabilirdi.

İçime sıkıntıyla nefes alıp verirken "Bana böyle dokunmanız etik değil." deyip elimi çektim. Üstüne bir şey söylemesine izin vermeden kapının kolunu indirdim, kapıyı aralayıp içeri girdim ve onun girmesine fırsat dahi vermeden üstüne örttüm. Kilidi döndürdüğümde elini kapıya çarpıp "Lâl, yapma." dedi. Bir kere daha çarpmasın diye yatakta gazete okuyan İnci'ye baktığım esnada "Sessiz olun Devran Bey." dedim. "Hastane burası."

"Ha şunu bileydin." diyen İnci gazetesini önce ikiye katladı sonra kenara kaldırdı. Ardından sanki uzun süredir beni bekliyormuşçasına suratımı izledi. "Burası hastane, ben de hastayım. Kılıma zarar gelirse geçen seferki kadar kolay kurtulamazsın."

"Sen," dedim, yatağına doğru ilerleyerek, "Akıllanmadın, değil mi?"

Pişkin pişkin "Akıllanmadım." dediği esnada yatağın başında bittim. Koluna bağlı kabloyu takip ettiğimde seruma gittiğini gördüm. "Hayrola serumuma zehir mi enjekte etmeyi planlıyorsun?"

"Bunu çok düşündüm."

"Sonra?"

Kabloyu tutarak "Sonra değmeyeceğine karar verdim." dedim. Şimdiye kadar İnci'nin benden çokta korkmadığı aşikar olduğu için ne hareketlerimi tehdit olarak algılayacağını düşündüm ne sözlerimi. O yüzden şimdi hamlelerimi öylesine seçiyordum ki algılasın. Onu tehdit ettiğimi algılasın ve benden korksun. Kabloyu hafif sıkarak niyetimi belli ettiğimde "Dikkat et, öyle ölmem." dedi.

"Fahişe." diye homurdanarak kablodan elimi çektim. Onu korkutmak sandığımdan zor olacaktı. Geçip kenardaki sandalyeye oturduğum esnada üstümde bir ağırlık hissettim. Kafamı kaldırıp İnci'ye baktığımda bana çatık kaşlarla baktığının farkına vardım.

"Bana hakaret edemezsin." diyordu, sanki yalan bir şey söylemişim gibi, "Eğer edersen ben de sövmeye başlarım. Kaldıramazsın."

Arkama yaslanırken "Ne söyleyeceksin, çok merak ettim." dedim ve elimle 'buyur' işareti yaptım.

Derin bir nefes alıp "Senin annenin şarap çanağına," diye söze girdiğinde sussun diye çantamı yüzüne fırlattım. Koltuğu hafif dik olduğu için yukarı çıkarak bu hamlemden kurtulabildi. Yatıyor olsaydı daha net bir atış yapabilirdim. "Ama sen hemen ağlıyorsun Lâl." diye söylenmeye başladığında "Annemi karıştırma." dedim.

"Sen de benim özel hayatımı karıştırma."

"Tamam." dediğimde "Başta da anlaşabilirdik." deyip küçümsercesine suratımı inceledi. "Tabii Lal Yaleoğlu'nun burnu o kadar büyük ki bazı şeyleri deneyimleyemeden göremiyor."

Parade of Stars | Texting ✓Where stories live. Discover now