otuz beş

227 30 0
                                    

| Ertesi gün - Saat 23.32

"Daha iyi misin?"

Yanından geçip gittiğimiz binaları öylece seyrederken "Hiç kötü olmadım ki." diye mırıldandım. Ardından yanımdaki adama, kocama, dönerek iç çektim. "Hem ne oldu da kötü hissedecekmişim?" 

"Bir ihtimal," dedi, şoför bizi mi dinliyor yoksa yolla mı ilgili diye dikiz aynasına bakmayı sürdürürken, "Kavga çıkarıp masayı birbirine kattığın için kötü hissedebileceğini düşündüm."

"Alt tarafı babamdan tokat yedim."

"Alt tarafı?" derken bana bakmıştı.

"Evet," deyip başımı usulca salladım. "Ayrıca ilk defa tokat atmadı ki. Gerçi bu diğerlerine göre daha sarsıcıydı ama işte ne yapalım, babamdır. Yapar."

"Aklında ne var?" diye sorduğunda bana tamah etmediğini anladım. Belki de çok iyi tanıdığından böyle yapıyordu. Onun beni nasıl bu kadar iyi tanıdığını aklım almazken "Lavaboya gitmek için masadan kalktığım anı hatırlıyor musun?" dedim.

Onaylayıcı mırıltılar çıkardığında ise devam ettim: "Bir garsona masayı çekmesi için para teklif ettim. Yani kasıtlı olay çıkardım da diyebiliriz. Yoksa ben saf mıyım, İnci'nin üvey kardeşim olduğunu o masada söyleyip sessiz sedasız bu konuyu kapatayım? Ayrıca iyi oldu Nesrin'e de babama da." aslında İnci'nin kardeşim olması bir noktaya kadar umurumda olan bir durum değildi ama her defasında aile yemeklerine çağrılması ve bunu 'tesadüf' diye adlandırmaları hoşuma gitmemeye başlamıştı. Üstelik masada sağlı sollu bana laf çarpmaları, onlara Devran'ın büyükbabasının eşlik etmesi ve babasının gülmeleri derken durum o kadar çok can sıkıcı bir hale gelmişti ki ben de içimde ne var ne yoksa dökmüştüm.

Sonuç itibariyle belki bir tokat yemiştim ama arkamda da enkaz bıraktığımın farkında olduğum için zerre acısını hissetmiyordum. Devran'ın kafasını olumsuz anlamda sallayarak koltuğa yaslanmasıyla "Garsonu tespit ederler." diye konuşması bir oldu. "Sana o görüntüleri veremeden," diye devam edeceği esnada "Görüntüler ben de." diye araya girdim. Merakla bana baktığında yüzünü uzun uzadıya inceledim. Evli olmamıza rağmen o kadar uzaktık ki muhtemelen birkaç gün daha eve dönmese onu unutabilirdim. Gerçi şu haliyle bile çoğu zaman unutuyordum ya, neyse.

"Doğru mu duydum?" diye sorduğunda "Evet." deyip ona bakmaya son verdim. Arkama yaslanırken "Doğru duydun." dedim ve karanlığı aydınlatmak için yoğun bir çaba sarf eden sokak lambalarını izlemeye başladım. Eve gittikçe yaklaşıyorduk, öyle ki sokak lambalarının araları azalıyordu. "Babamın tokadından sonra büyükbabanın konuşmaları, senin hiçbir şey yapmadan olayı izlemen ve sevgili kardeşlerimin tepkileri; hepsinin görüntüsü elimde."

"Yerimden kalkmama müsaade etmeyen sendin."

Evet, bunu gerek mesajla söylemiştim gerek masada gerek olay esnasında. Üstelik sesli, sessiz her türlü uyarmış ve gözlerine keskin bir ifadeyle bakmıştım ama yine de ne bileyim, kalkıp müdahale ettiği an -olaylar yatıştığında beni alıp oradan çıkmasından bahsediyordum-, sanki rahatlamıştım. Belki öncesinde de arkamda dursaydı daha yüksekten kavga edebilirdim.

Ya da yalnızca ona sataşmaya bahane arıyordum.

Kesik sokak lambasının yanından geçtiğimiz sırada "Ben müsaade etmedim." diye fısıldadım. Akabinde telefonuna gelen bildirimi duyunca onun tarafına göz attım. Telefonunu ceketinin cebinden çıkarıp ekranı açtı. Ne yaptığını anbean izleyeceğim esnada duran arabayla "Vardık, efendim." diye konuştu şoför. 

O an silkelenerek kendime geldikten hemen sonra ortamıza koyduğum çantamı ve kabanımı da alıp kapıya uzandım. Hiç durmadan kulpu indirip dışarı çıktığım esnada onun hâlâ içeride, telefonuna gelen bildirimle ilgilendiğini biliyor ama umursamıyordum. Arkamdan kapıyı sertçe kapatarak tenime çarpan rüzgarı hissetmeye çalıştım. Diğer günlere nazaran öylesine sıcak bir rüzgardı ki derin bir soluk alıp verdim. "Bu gece kesinlikle balkonda yatmalıyım." diye kendi kendime konuştuğum sırada arabanın arkasına yöneldim. Oradan dolaşıp eve yol aldığım vakit Devran'ın da kapısı açıldı ve kapandı.

Onu beklemeden kapıya kadar gidip anahtarımı çıkardım. Tıpkı evlenmeden önce anlaştığımız gibi yalnızca yemeklerimizi yapmaya gelen bir aşçımız ve haftanın üç günü temizliğe gelen temizlikçilerimiz harici kimse evimize girip çıkmazdı. Şu anda da boş olduğunu bildiğimden kilidi kendim açtım, içeri girdim. Peşimden gelen Devran'ın yüzüne kapıyı kapatmaktansa açık bırakmayı tercih ettim. 

Aramızda mesafe olduğuna emin olduğum halde daha ben merdivenlere yeni varmışken "Lâl!" diye bağırmasıyla olduğum yerde kaldım. Ona dönerek "Bir şey mi oldu?" diye sorduğumda önce kapıyı üstüne örttü sonra telefonuna baktı. Ne olduğunu anlayamadığım için "Devran, sorunu söyler misin?" diye yeniledim. Fakat o, başını iki yana sallayarak "Bir şey yok." demeyi tercih etti.

Arabaya bindiğimizden beri telefonuna gelen bildirimlere nazaran "Büyükbabansa o yazan," dedim ve sakin kalmak adına derin bir nefes alıp verdim. "Söyle ona, onunla olan hesabım henüz kapanmadı."

Kimseyle olan hesabım kapanmamıştı ama büyükbabasının itinayla beni itibarsızlaştırmak için söylediği söylemlerle ayrı bir ilgilenecektim. Resmen yapım şirketine dahi Devran sayesinde girebilmiş olma ihtimalimden konuşmuştu. Daha doğrusu 'Demek ki uzun yıllardır olan bir ilişki, Lâl'in de başarısını işin içine katarsak' demişti. Alttan alttan ettiği hareketlerde çabasıydı.

"Onu kepaze edeceğim." derken merdivenlere yöneldim. Basamaklara 'ben buradayım' diye basa basa yukarı çıktığım vakitlerde "İnsan içine çıkamayacak." diye homurdandım. "Onunla işim bittiğinde 'Ben nerede hata yaptım?' diye sorgulayıp duracak. O zaman da karşısına çıkacağım. Ayaklarıma kapandığında," basamaklar bitince odamın olduğu yere, koridorun sağına doğru yürüdüm. "Af dilediğinde, onu asla affetmeyeceğim." Devran'ın da merdivenleri çıktığını duyabiliyor ama o tarafa bakmaktansa ilerlemeyi tercih ediyordum. "Belki de yüce merhametimden ona da bir parça veririm tabii," diyerek kapıma vardığım esnada basamaklardan gelen sesler kesildi. Onun "Büyükbabamın senin merhametine çok ihtiyacı var." demesiyle "Öyle ya." deyip bir an için ona baktım. "Ben affetmezsem hayatına nasıl devam eder?"

Konuşmanın burada bittiğini onun da susup kendi odasına, benim ters istikametime, ilerlemesinden anlayıp kapımın kolunu indirdim ve içeri girdim. Başta dikkatimi banyonun yanan ışığı çekti. Ardından kapıyı kapamayı erteleyerek sadece durdum. Birkaç tıkırtı işitmemle sanki bir şey unutmuş gibi "Devran!" diye seslenmem bir oldu. 

"Efendim?" dediğinde ışığa bakmayı kesip odamdan çıktım. Koridorun diğer tarafına doğru istikrarlı bir şekilde yürüdüğüm sırada kabanımla çantamı yere bıraktım. Devran'ın önünde durduğum gibi yanaklarına sarılıp dudaklarına yapışmam bir oldu.

İçerideki Edward'sa -ki oydu- bazı şeylere emin olması için bu şarttı.

Parade of Stars | Texting ✓Where stories live. Discover now