elli beş (final)

374 39 34
                                    

"Ruh hastası," sinir küpü olmuş bir hâlde etrafına bakan Pınar, "Bizi soktuğu şu hale bak." diye homurdanıyordu. Etrafımızdaki birkaç kişi onu duyup bizim olduğumuz tarafa gözlerini dikince onlara ters bakışlar attım. Şu an babam gömülüyordu ama herkesin derdi kulaklarına çarpacak en ufak bir dedikoduydu. İki kişiyi geçerek Pınar'ın yanına vardığım gibi durup atılan toprakları izlemeyi sürdürdüm. Bu esnada "Kime bu öfken?" diye sormuştum.

"Kime olacak," dedi, az ilerimizdeki İnci'yi işaret ederek, "Ona."

"Neden?"

"Psikiyatrinin Taner'e yazdığı ilaçları hatırlıyor musun?" dediğinde usulca başımı salladım. Babam ölmüştü, konumuzla bunun ne alakası vardı bilmiyordum ama yine de dinledim. "İnci, Taner'e onları bırakmasını söyledi. İlaç kullandırtmadı. Benim inatla önüne koyduklarımı gözümün içine baka baka çöpe attı."

Taner abimin psikolojisinin bozuk olduğu bilgisine hakimdim. Üstelik tedavi edilmesi zor bir ruhsal problemi vardı ama buna rağmen babam onunla ilgilendiği için uzun süre sıkıntı yaşamadan yaşamını sürdürmüştü. Sonra hayatına Pınar girince abimle ilgilenme görevinin yükü babamdan az da olsa kalkmıştı. İçime derin bir nefes alıp verirken "Ne demek ilaçları kullandırtmadı?" diye fısıldadım.

İnci, babamın mezarına en yakın yerde duruyor, gözyaşlarını akıtıp abartılı bir şekilde çevreye dert yanmaktan çekinmiyordu. Bu girdiği hâl, baştan beri bana absürt gelse de Pınar anlattıkça taşlar yerine oturuyordu. 

"Kullandırtmadı işte. Taner gibi hastaları bilirsin, kısa sürede bağlanırlar. Yoğun duygular yaşarlar ama kesinlikle aşk değildir. Yanılsama belki ama aşk değil." açıklamalarının kanımı dondurması bir yana, dönüp "İnci, Taner abimle ilişki mi yaşadı?" diye sormam bir yanaydı. Pınar usulca kafasını sallarken "Abine, babanı öldürttü." diye ağzının içinde konuştu.

Daha net duymak için "Ne?" diye sorduğumda "Doğru duydun." dedi. "Ona ne anlattı bilmiyorum ama dün gece evde kıyamet koptu. Taner'in gözleri dönmüştü ve babasını boğarken bilinci açık değildi."

Ne yalan söyleyeyim babamın ölmesine üzülmemiştim ama bir anda bu şekilde öldüğünü duymak boşluğa düşmeme neden oldu. Eve kendi rızasıyla soktuğu İnci'ye gözlerimi dikerken o kıza kendi soyadını da verdiğini hatırlayınca dudaklarım kıvrıldı. Sinirlerim bozulduğu için gülmek üzereydim, belki de kahkaha atmak. Kendime gelmek için dudağımın içini sıkı sıkıya dişledim. Şu an burada gülmem insanlar tarafından tuhaf karşılanabilirdi.

Zor bela gülme hissiyatını bastırırken "Babamı neden otopsiye almadılar?" diyerek, sorulabilecek en mantılı soruyu sordum. "Cesur, Taner'in hapse girmesine göz yumamadı da ondan." diyen Pınar'la kaşlarım çatıldı. "Ha birde?" dedim, mezarın etrafındaki kuru kalabalıktan aldığım bakışlarımı ona çevirirken, "Abim, babamı öldürdü ama Cesur buna hiçbir şey söylemiyor?"

Onaylarcasına başını salladığında kendimi tutamayıp sesli bir şekilde güldüm. Değil birkaç kişi, gazeteciler bile dönüp bana bakınca 'bir şey yok' manasında başımı salladım. Babamızın cenazesinde de gülemeyecek miydik?

"Cesur, Taner'i yurt dışına gönderdi." 

"Kaçırdı yani?" diye abartılı bir şekilde Pınar'a döndüğümde insanlar bizi dinliyor mu diye etrafa bakındıktan sonra izlediklerini görünce memnuniyetsiz bir şekilde kulağıma doğru "Evet, kaçırdı. Ama biraz sessiz olamaz mısın?" dedi.

İnci önce Cesur'la birlikte olmuş, sonra o işe yaramayınca şansını Taner'de deneyip aileyi birbirine katmıştı ama benim sakin olmam söyleniyordu? Tamam, sinirli değildim belki ama dedikodu dinliyormuşçasına verdiğim tepkilerde gayet doğaldı. Babam olacak adam yüzünden yaşadığım onca sıkıntılı gün ve en sonunda strese girip Devran'la evlenmem hatıralarıma düşünce nefesimi tuttum.

Parade of Stars | Texting ✓Where stories live. Discover now