kırk yedi

214 29 0
                                    

Masaya doğru eğilip "Dinliyorum." dediğimde elleriyle sardığı kupaya parmaklarını vurmaya başladı. Stresliydi, bunu görebiliyordum ama konumuz önemli olduğu için sıkıştırmak zorunda hissediyordum. Ancak öyle ağzından laf alabilirdim. "Altuğ," dedim, oturduğumuz kafenin içine göz atarken, "Mayıs'ı bir odaya kapayıp gaz mı verdin?" sona doğru bakışlarım onu buldu. Parmaklarını bardağa vurmaya son verdiğini, ana odaklandığını görünce iç çektim ve "Bunu neden yaptın?" diye sordum.

"O istedi." 

"Anlamadım?" 

Kupasının masayla olan temasını kesişini, geçip giden zamanla birlikte iyice soğuyan kahvesinden iki-üç yudum alışını, kupayı geri koyarken arkasına yaslanıp dışarıyı izleyişini; her şeyini anbean seyrettim. Sonunda "O istedi." diye tekrarlayınca "Mayıs neden böyle bir şey istesin?" dedim.

"Street of the Dead'i hiç duydun mu?"

"Tabii ki de. Hayatla olan bağını kesmek isteyenlerin indirdiği bir uygulama. Devran'ın dediğine göre de onu sen kurmuşsun ama şimdi konumuzla bunun ne alakası var?" gözlerimi kısarak onu incelediğim sırada içine alıp verdiği derin nefesten ve tekrar kupaya uzanmasından konumuzun bununla ne alakası olduğunu kavradım. "Mayıs, intihar etmeye mi kalktı?"

"Bunlar özel konular." diyerek önümü kestiğinde "Özeli mi kaldı?" dedim. "Bana olup biteni başından sonuna kadar anlat ki ben de sana nasıl yardımcı olacağımı bulabileyim. Hem böylelikle daha hızlı barışırsınız."

"Detayını bilmene gerek yok. Sadece intihar etmek istediğini ve benim de ona yardımcı olduğumu bilsen yeter. Hatta fazla bile."

"Babasının sana öfkeli olması çok normal yani..." diye mırıldandığım esnada olduğu yerde doğruldu ve  "Nesi normal?" diye konuştu. "Aradan geçmiş kaç yıl. Üstelik benim amacım Mayıs'ı öldürmek değildi, acısını dindirmekti. Mayıs bile bana öfkeli değilken onun öfkeli olması oldukça anlamsız."

"Tabii, canım." derken arkama yaslandım. "Alt tarafı kızını öldürmeye kalkmışsın. Acısı neydi bilmiyorum ama babasının kesinlikle sana madalya takması gerekiyordu. Sonuçta kızının arzularını yerine getirmişsin."

"Bak," dedi, eliyle 'yeter bu kadar' yaparken, "Mayıs, onun için bir kere öldü. Bir kere o acıyı hissetti. Bense üç buçuk yıl boyunca her gün o günü yaşadım. Neyle mücadele ettiğimle ilgili en ufak bir fikrin dahi yok." ifadesindeki hüznü görebiliyor, ona üzülmeden edemiyordum. 

Önümdeki boş fincana boşluğa bakar gibi uzun uzadıya baktım. Bir Mayıs'ın babasının kararlı ifadesini düşünüyor, bir Mayıs'ın İngiltere'ye gitme ihtimalini tartıyordum. Birincisini bir şekilde halledebilirdik ama Mayıs en az benim kadar inat olduğu için ikincide pek şansımız yoktu. Kararı o yöndeyse gidebilirdi. Bundan dolayıdır ki "Yapabilecek tek bir şey var." diye konuştum. "Mayıs'tan özür dilediğinde kabul etmezse, yurt dışına çıkacakları günde imza atmazsın olur biter."

"Bulut benim oğlum." benim dolaylı yoldan altını çizdiğim gerçeğin üstünden sarı fosforlu kalemle geçince olumlu mırıltılar çıkardım. "Onun yurt dışına çıkmasına hayatta izin vermem."

"O arada da Mayıs'la sık sık karşı karşıya gelirsiniz, problemleriniz hallolur." 

"Olur, değil mi?" dediğinde "Olur olur." diye telkin ettim.

Az da olsa rahatlayarak arkasına yaslandı. Kupasını saniyeler önceye nazaran yavaştan yeşeren heyecanıyla tuttuğu sırada telefonuna bildirim geldiği için duraksadı. O kupasının bitişiğinde duran telefonunu eline alıp açarken ben de kendi telefonumu elime aldım. Bugün bu konularla ilgilendiğimden ötürü sete geç kalmıştım. Her geçen dakikada daha rahatsız edici bir hâl alıyordu çünkü ne kadar telefonumu sessize de alsam bildirimler yığılmaya devam ediyordu. Ekranı açıp mesajlaşma uygulamasına girdikten sonra "İki gibi geleceğimi söylemiştim." diye yazıp yolladım. Akabinde hiçte anlayışlı olmayan set grubundan çıkıp İnstagram'a girdim.

Parade of Stars | Texting ✓Where stories live. Discover now