street of the dead - mayıs'tan (dokuz)

242 30 7
                                    

Başrollere hakaret etmemek şartıyla yorum yapabilirsiniz.

.

İçime temiz havayı çektiğim esnada huzurla birkaç mırıltı çıkardım. "Temiz hava iyi geliyor." deyip Altuğ'a baktığımda dikkatimi ilk stresten salladığı ayağı çekti. Üç gündür o kadar gergindi ki sorunu anlamaya çalışırken yaşlanmaya başlamıştım. Sesli bir şekilde bir kez daha nefes aldığımda hiç odağına giremedim. Sonunda pes edip bebek arabasında duran oğluma uzandım ve onu kucaklayarak ayağa kalktım. Denize yaklaştığımızda yüzündeki huzur dolu ifadeye daha fazla dayanamayıp yanağını kocaman öptüm. "Benim oğlum, denizi çok mu sevdi?" diye konuştuğumda ellerini hareket ettirmeye başladı. "Ben hep onu denize getiririm ki."

Anlamış gibi heyecanla ellerini çarptığında bir defa daha sıkıca öptüm ve "Ben neden sana doyamıyorum?" diye kulağına fısıldadım. Bana dönüp kollarını açtığında "Bebeğim." deyip sarılmasına müsaade ettim. Kollarını kısa süre içinde boynuma doladığında, rahat etsin diye daha aşağıdan tuttum. Böylelikle saniyeler içinde göğsüme sinebildi.

Az ilerideki market aklıma gelince Altuğ'a döndüm. Ancak, o kadar kendi alemindeydi ki onu ayıltmaktansa oğlumla birlikte markete yalnız yürümeyi tercih ettim. Onu gerimde bıraktığım sırada Bulut, memnuniyet dolu mırıltılar çıkararak dudaklarını göğsüme bastırıyordu. Babasından uzaklaşıp yalnız kalmamıza sevindiğini anlayınca "Sen çok yaramaz bir çocuk olacaksın." diye mırıldandım. "Sana başka uğraş şart." 

Ciddiye almadığını fark edince "Diyorum ki bir kardeş daha nasıl olur?" diye sordum.

Hareketsiz kalmasından anlamadığını düşünerek "Senden bir tane daha." dedim. Tepki vermemesiyle "Bir bebek." dedim, heyecanla, "Senin gibi bir tane daha, bence hiç kötü fikir değil." kafasını kaldırıp bana baktığında "Abi olmak istemez misin?" diye sordum. 

Yavaş yavaş gözleri dolarken "Benim oğlumun kalbindeki kardeş sevgisine bak sen." deyip ona büsbüyük sarıldım. Burnunun sızladığını duyumsamam kalbimi acıtınca "Merak etme, böyle bir planım yok." dedim. "Sadece kötüyü gösteriyorum ki sıtmaya razı olur. Ne o öyle babaya 'baba' dememeler, tavırlı davranmalar. Yakışıyor mu benim oğluma? Hem bak o da üzülüyor."

Markete yaklaştığımız esnada bir şeyler daha söylemek adına dudaklarımı aralamıştım ki "Mayıs!" diye bir bağırtı duydum. Arkamı dönüp ne olduğuna baktığımda Altuğ'un ayağa kalkmış bize baktığını gördüm. "Nereye?" diye sorarken bebek arabasını unutup bize doğru gelmeye başladı. "Altuğ," dedim, arabayı hatırlatmak adına ama o beni dinlemektense yanımıza geldiği gibi kollarını boynuma dolayıp "Beni bırakıp nereye gidiyorsunuz?" diye sordu. Ardından cevap vermeme dahi izin vermeden Bulut'la beni göğsüne yasladığında şaşkınlıkla kalakaldım. 

"Altuğ," dedim, geri çekilmeye çalışırken, "Sen iyi misin?"

"Neden beni bıraktınız?" diye sorarken gözlerinin dolduğuna şahit oldum. Bu hâli kendimi kötü hissetmeme sebep oluyordu. Bulut'u bir elimle tutmaya başlayıp öteki elimle Altuğ'un yanağını sardım. 'Saçmala, elbette öyle bir şey yok' tonunda "Biz seni niye bırakalım?" diye konuştuğumda "Sana yalan söylediğim için mi?" diye karşılık verdi. Birkaç gündür sıkıntısı olduğunu ve anlatıp anlatmamak için kendiyle savaştığını fark ettiğimden susup devam etmesine izin verdim. "Gerçeği söylemek çok istedim." dedi, bana yaklaşarak, "Ama kızarsın diye düşündüm, birde Devran'ı satmak istemedim. Ben..." çaresizce suratıma bakındığı sırada "Altuğ," diye araya girmeye çalıştım. "Özür dilerim." demesiyle "Anlatmana gerek yok." dedim.

"Hayır, var." dedi, kafasını olumsuz anlamda sallarken, "Anlatmalıyım." 

"Arkadaşınla aranda olan bir şeyi bana anlatmak zorunda değilsin." 

Parade of Stars | Texting ✓जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें