~14~

208 14 44
                                    

Henüz kalkalı sadece birkaç dakika olmuştu.Dışarda yağmur yağıyordu.Pencereme vurup ardı ardına sıralanan yağmur taneleri pencere pervazından minik gölcükler oluşturuyordu.Yatakta doğruldum.Aynı anda başımın dönmesiyle ellerimi kafama götürdüm.Derin bir nefes aldım.Kollarımdan yardım alarak yatağımdan kalktım.Banyoya doğru ilerledim.

Aynadaki yansımama bakındım.Birkaç hafta önce Barkan'ın yumrukladığı suratımdaki yaralar daha iyi gözüküyordu.O gün o dayağı hak etmiş miydim?Kendime yalan söyleyecek halim yoktu.Etmiştim tabii ki.O günden sonra Barkan'a bulaşmamıştım.Her ne kadar zor olsa da müziğimin sesi hep kısılı olmuştu.Gökçe ile de karşılaşmamak için son derece dikkatliydim.İşte beni korkutmak bu kadar basitti.Cesur olmanın hayallerini kuruyordum hep.Özgürce yaşayabildiğim bir hayatın hayalini.Yalnız hayallerle geçiniyordum işte.

Bakışlarımı yansımamdan çektim.Musluğu açarak akan soğuk suyla yüzümü yıkadım.Banyodaki işlerimi hallederek salona doğru adımladım.Etrafa göz gezdirdim.Burayı en son ne zaman temizlemiştim diye düşündüm.Yerdeki içki şişeleri muhtemelen günlerdir oradaydı.Masadaki kullanılmış peçetelerin birkaç tanesi yerlere saçılmıştı.Gri koltuğun üzerindeki kirli kıyafetler ise benim bile değildi. Muhtemelen arada sırada birlikte kafayı bulmak için topladığım kişilerden biriydi.

Sertçe yutkundum.Odanın görüntüsü midemi bulandırmıştı.Salonla aynı odada bulunan mutağa doğru adımladım.Çekmeceden bir çöp torbası aldım.Birkaç kez defa sirkeleyerek açılmasını sağladım.Ardından mutfak tezgahında bulunan çöplerden başladım.Sonra da salondaki göze çarpan kısımları topladım.Bunu yapmak bile yorulmama sebep olmuştu.Dolan çöp pöşetini çöp kutusuna atıp kapağını kapattım.Ardından pencereleri açıp odanın havalanmasını sağladım.Temiz hava ciğerlerime iyi gelmişti.Kendimi az da olsa canlı hissettirmişti.

Kendimi kanepeye atıp televizyon kumandasıyla televizyonu açtım.Saatin kaç olduğundan bile habersizdim.Cebimdeki telefonu çıkarıp saati kontrol ettim.Saat çoktan öğleni geçiyordu.Dün gece geç saatlere kadar barda çalışmıştım.Yorgunluk hala bedenimi terk etmemişti.Kafamdaki sesler tekrardan yükselirken bedenimdeki yoksunluk hissi kendini belli etmeye başlıyordu.

Gözyaşlarıyla dolan gözlerimi kırpıştırdım.Nasıl bu kadar çabuk ağlayabiliyordum?Küçüklükten beri benimle olan bu huyum neden peşimi bırakmıyordu?Bedensel acıya dayanıklı olabilirdim ama kalbimde hissettiğim acıya karşı dayanamıyordum.Boşa yaşanmış yirmi dört yıl diye geçirdim içimden.

Koltukta öylece uzanırken kapının çaldığını duydum.Kimin gelebileceğini tahmin edememiştim.Yemek siparişi vermemiştim ya da birileriyle buluşmak için sözleşmemiştim.Meraklı , biraz da gergin bir şekilde kapıya gittim.Başımı kaldırarak kapının gözetleme deliğinden baktım.Kapının ardında duran kişi kesinlikle beklediğim birisi değildi.Kapıyı açıp açmamak arasında ikilemdeydim.Neden mesaj atmak yerine kapıma gelmişti diye düşünüyordum.

Kapının tekrar çalınmasıyla yerimde irkildim.Ardından tüm cesaretimi toplayıp kapıyı yavaşça açtım.Karşımdaki adam kollarını göğsünde kenetlemişti yapılı kollarındaki damarlar şişmişti.Yüzüme sabırsızca bakıyordu.Suratıma her zamanki sinir bozucu gülüşlerimden birini yerleştirdim.

"Hayırdır beni çok özledin de ziyaretime mi geldin?" diye sordum karşımdaki adama alay edercesine.

Her zamanki sinirli bakışlarıyla beni her gördüğünde yaptığı gibi bedenimi süzdü.Bu beni her defasında rahatsız ediyordu.Sanki yaşamak için ne kadar zamanımın kaldığını hesaplamaya çalışıyordu.Bedenimin her geçen gün ne kadar harap olduğunu hatırlatıyordu bu bana.

Bakışları karşısında sessizce yutkundum.Üzerinde üniforması vardı ve bu bile beni deli gibi rahatsız etmeye yetiyordu.İnsanlara güven vermesi gereken üniforma bana korku saçıyordu.

Kayboluşlar b×bWhere stories live. Discover now