47. Bölüm

2.2K 325 178
                                    

Keyifli okumalar dilerim

...

"Peki kılıcı nasıl geri alabilmiş?" dedim hızla saati kontrol ederek. Dersin bitmesine beş dakika kalmıştı ve ben hikayenin devamının yarına kalmasını istemiyordum. Off kahretsin ki az sonra piyano dersim vardı. Keşke piyano iptal olup bir saat daha tarih yapsaydık.

"İstersen yarın devam edelim Tuğra" hocam Nico'nun sesiyle zaten şaşırmadım. Beni böyle merakta bırakmaya bayılıyordu!

"Zaten bu hikaye de çok saçmaydı. Annem duysa film anlattığımı sanırdı," dedim kıkırdayarak. Nico'nun yakışıklı suratı bir anda bozulup yerinde dikleşirken bakışları hızla kapıda gezmiş, hemen ardından bana dönmüştü.

"Bu hikayeleri kimseye anlatamazsın Tuğra, bunu konuşmuştuk. Ne unutacaksın, ne birine anlatacaksın!" Nico'nun ciddi ifadesine rağmen kıkırdamamı kesmedim. Dersin dışına çıktığımızı bilse annem beni keser ve dersi iptal ederdi. Ayrıca Nico bu hikayeleri öyle heyecanlı anlatırken ve ben onu kalple dinlerken nasıl unutabilirdim! 70 yaşına bile gelsem Nico'ya duygularım asla değişmeyecekti bunu da zaten biliyordum. Aramızdaki tek engel benim liseye gidiyor olmamdı ve ben mezun olunca o da bana duygularını açıklayacaktı. Yani öyle umuyordum!

"Zaten bunlara kim inanır Nico? Sen emin misin tarih öğretmeni olduğuna" diye gülerken ona takılınca, az önce bozulan yüzü gülmeye başlayarak baş ve işaret parmaklarıyla burnumu kıstırdı. Elini çektiğinde ben de burnumu tutmuştum.

"Ah acıdı ya!" dedim ama içimde dört köşeydim şu an.

"Bir gün bunların gerçek olduğunu anlayacaksın ufaklık!"

"Yaa ufaklık demesene 17 yaşındayım ben. Ayrıca bunların gerçek olduğuna gözümle görsem bile inanmam, hoş o nasıl olacaksa?" Tekrar kıkırdarken Nico tekrar saati kontrol etti. Son bir dakikamız kalmıştı ve annem tam bir dakika sonra odaya girecek ve "teşekkürler Nicholas, iyi akşamlar. Tuğra, piyano öğretmenin aşağıda seni bekliyor!" Diyecekti.

"Diyelim ki," Nico ayağa kalkıp kapıya yürürken normalde dersi ve sohbeti çoktan bitirmiş olarak ağzını açmayacağını bilirken, ilk defa sohbeti uzatınca onu can kulağıyla dinledim.

"Diyelim ki bu son hikayedeki adam sensin. Ne karar verirdin?" Kaşlarım havaya kalkarken ben de ayağa kalkmıştım. Nico öyle merak ve ilgiyle sormuştu ki kıkırdamayı kesip ciddi ciddi sorusunu düşündüm.

"Tabii ki kötü kralı öldürürdüm! O öldükten sonra bozduğu tarihi eski haline getirmek için taşı kullanırdım ve her şey ilk haline dönerdi!" Nico cevabımla tatmin olurcasına gülümsedi ve elini kapının kulbuna koydu. Bakışlarını göğsüme düşürdüğünde kalbim yerinden çıkacak gibi hissedip heyecanlandım ancak göğüslerime değil de kolyeme baktığını fark ettim.

"Bunu da unutma!" Gülümseyerek kapıdan çıkıp gittiğinde elimi kalbime koyarak sakinleşmeye çalıştım.

***

"Paralel evren gibi mi?" Nico kafasını aşağı yukarı sallarken devam etti.

"Sayılır ama değil. Oradaki yaşam bambaşka. Acımasız devlerin oradan geldiği söylenir ancak kitaplarda yazmıyor."

"Sen nerden biliyorsun o zaman?" Alay edercesine sorduğumda aramızdaki samimiyetten alınmayacağını biliyordum. Elbette bana yine gülümseyerek cevap verdi.

"Sana verdiğim defteri okudun mu?" Cevap vermeyerek başka soru sormuştu. Kafamı olumlu anlamında sallarken verdiği gece bitirdiğimi itiraf edememiştim.

"Onun gibi kaynaklar mı yani?" dedim. Bana çok eski bir defter göstermişti ve yazıları da anlaşılmıyordu. Nico, o defteri tercüme ederek temize çekmişti. Bana verdiği ve okumamı istediği de temize çektiği defterdi. Çok karışık, okuması sıkıcı ve olaydan olaya atlayan bir yazı tarzı vardı. Kim yazdıysa kafası fena halde uçuk olmalıydı ancak sırf Nico istedi diye tüm satırları ezberlemiştim bile.

TUĞRA [İNVERNESS 1]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin