K.İ.8

436 126 13
                                    

İyi okumalar.

~~~

Baygın bakışlarımı tahtadan çekip yanımda kafasını sıraya koymuş uyuyan Merih'e çevirdim ve uyumasını fırsat bilip onu izlemeye başladım.

Üç hafta olmuştu onları tanıyalı. Daha doğrusu Emir ve Atıl'ı tanıyalı. Zira Merih hakkında bildiklerim adı ve soy adından başka bir şey değildi. Çok uzaktı insanlara, oldukça mesafeliydi. Buz gibiydi. Ve bu halleri hala ondan çekinmeme sebep oluyordu.

Diğer ikisi öyle değildi. Öyle ki okulda Öykü'den sonra samimi olduğum sadece iki kişi vardı: Emir ve Atıl. O ara sokaktaki çocuklardan eser yoktu ve bu da onlara güvenip onları sevmeme neden oluyordu. Ciddi anlamda samimiydik onlarla. Ve onlarda sadece bizimle öylelerdi. Diğer herkese karşı buz gibiydiler.

Ama Merih... O bize karşı da buz gibiydi. "Of,"dedim kendi kendime sessizce. İçimde ona karşı bir merak vardı. Ve lanet olsun ki, kafama silah dayamış da olsa onu hiç tanımıyor da olsam ona güveniyordum birazcık. Bu güvenin nedenini inanın bilmiyordum ama bu ona olan merakımı daha da artırıyordu.

Bir sürü kızın hayran kalacağı bir yüzü vardı ama o önüne indirmiş olduğu buzdan duvarları ile herkesin ona ulaşmasını engelliyordu...

"Dolunay, ben kapının oradayım sen de fazla oylanma da gel," diyen Öykü ile bakışlarımı Merih'ten ayırıp ona dönüm. Nasıl bir dalmışsam zili bile duyamamışım.

Öykü sırasından çıkıp kapıya ilerleyince bende Merih'e dönüp "Merih!" diye seslendim. Sıradan çıkmam için önce onun çıkması gerekiyordu çünkü ben duvar kenarında oturuyordum.

Tepki vermedi.

"Merih !"dedim sesimi biraz daha yükselterek. Yine tepki yok. E yok artık güzellik uykusuna mı yattı bu hayvan? Öldü mü ya da?

Düşüncem ile gözlerimi kısıp üzerine doğru eğildim, nefesini kontrol etmek için. Tabi kokusuyla asıl amacımı unutup biraz oyalandım üzerine doğru eğili bir vaziyette.

Nefes alışlarıyla ölmediği kanısına varıp uzaklaştım üzerinden.

"Merih!" dedim tekrardan ve bu sefer de parmağımla omzunu dürtmeye başladım. Yok abi yine tepki yok.

En son iki elimi omuzlarına koyup sarsmaya başladım onu. Nerden geliyor bu cesaret inanın bende bilmiyorum.

Bir yandan da "Merih uyansana ya!" diye tıslamayı da ihmal etmiyordum.

Kıpırdanınca ellerimi hemen üzerinden çekmiştim. Uyuşuk bir vaziyette kafasını sıradan çekip uykulu gözleri ile yüzüme baktı. Çok uykusuz görünüyordu. Zira normalde donuk olan gözlerine bu sefer uyku da eşlik ediyordu.

"Umarım söyleyeceğin şey uykumu bölecek kadar önemlidir!" Sinirli miydi sanki ne? Gözleri uykusunu böldüğüm için beni bıçaklayacak gibi bakıyordu. Yapar mıydı? Kafama silah dayayan adam bunu da yapardı herhalde.

"Çıkar mısın?" Dedim elimi 'çık' der gibi sallarken. Tek kaşı havalanmıştı. Sanırım bu da bir sinir işaretiydi. Tamam kimse uykusunun bölünmesini istemezdi. Ama benimde çıkmam gerekiyordu yapcak bir şey yok.

"Çıkmam!" çok kararlı çıkmıştı sesi. Ve tıslar gibiydi. Hadi ama sadece uyandırdık yani.

"Ya öğle aramı yiyorsun. Çıkar mısın lütfen?" Şimdi kalkıp da artist artist konuşamazdım. Karşımdaki Merih yani, hiç gerek yok şova falan.

"Çıkmıyorum. Orada kal!" deyip sıraya daha da yayıldı. Gözlerimi kıstım, manyak herif. Aynı zamanda yakışıklı, diyen iç sesime s*ktiri çektim.

KARANLIK İKİLEMΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα