K.İ.40

220 47 38
                                    

Selam canımlar.

Keyifli okumalar.

******

  İçim gibi gökyüzündeki bulutlarda parça parça ve kapkaraydı, o gün. Daha fazla hüzünlendirdi ya bu beni...

Yorgun, bitkin, tükenmiş adımlarımı peşi peşine sıralayarak sığınağıma adımladım.

Okuldan ağlayarak çıktığımda nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum. Nereye gidersem orası bana dar gelecek gibiydi çünkü. Nereye gidersem boğulacağım gibime geliyordu.

Ama çok geçmeden, beynimin hala mantıklı düşünen tarafı fikrini sunmuştu. Bende kabul etmiştim. Benim için en iyi seçenek orasıydı çünkü. Boğulmayacağım, tereddüt etmeden sığınabiliceğim, korkmadan kalabileceğim yerdi orası.

Yolun kenarında durup yayalar için ışığın yanmasını bekledim. Sadece birkaç saniye beklemiştim ki bir anda kendimi yürürken buldum. Arabaların kornalarını umursamadan, sürücülerin ve diğer insanların bağırış cağırışlarını, ölüm meleğinin etrafımda dolaşabileceğini umursamadan karşıya geçtim.

Beklemek saçma gelmişti bir anda çünkü. Daha bir saat önce canı gibi sevdiği abisini kaybetmiş bir kız için zaman kaybı yanlış gibiydi.

Belki de beklemek terk edilmekten daha yorucu geldiğindendi...

Etrafta bana şaşkın şaşkın bakan insanlara aldırmadan yoluma devam ettim.

Onlar ne anlardı ki benim halimi?

Nasıl  anlarlardı ki abisi tarafından terk edilmiş küçük bir kızın halini?

Yaşların yine gözlerime hücum ettiğini anladığım sırada koşmaya başladım. Herkesin içinde ağlayıp da acizliğimi gözler önüne seremezdim.

Koştum... Düşsem de ayağa kalkıp tekrar koştum. Bir daha düştüm ama koşmaktan vazgeçmedim. Canım yansa da önemsemeden koştum.

İkinci düşüşümden sonra ağlamaya başlamıştım. Göz yaşlarım dizlerimdeki yaradan değildi, kalbimdeki yaradandı, dizlerimdeki kandan değil, içimin kan revan olmasındandı.

Nefesimin artık kesilmek üzere olduğu sırada ulaşmıştım sığınağıma. Göğüsüm patlayacakmış gibi inip kalkarken güçlükle bahçe kapısını itip içeriye girdim.

Koşmaktan ve dizlerimdeki yaralardan dolayı ayakta durmakta zorlanıyordum. Ki zaten ev kapısının oraya kadar direnebilmiştim.

İçimde olan bitenlere bedenimin eşlik etmesindeydi sıra.

Parçalanmış dizler ve daha da betiri olan kalbim... Yalanlardan ötürü yere yığılmış duygularım ve kapı dibine düşmüş bedenim...

Yine muhteşemim...

Soğuk beton kemiklerime işliyor gibiydi. Titredim. Şuana kadar fark etmemiştim ama hava buz gibiydi ve ben onca yolu üzerimde mont olmadan gelmiştim.

Ayağa kalkarken kendimi çok kırılgan hissetmiştim. Üflesen toz duman olacakmışım gibi.

Gözlerimle Atıl'ın her zaman anahtarını sakladığı saksıyı aradım. Kapının az ilerisinde duvar kenarına konulmuştu saksı. Oraya gidip dibinden anahtarı alarak geri döndüm.

Evet sığınağım Merih'ti. Bu bilindik bir durumdu zaten. Hayatımdaki gerçeklerdendi.

Merih henüz okulda idi ama ben onun odasına sığınarak da kendimi güvende hissedebilirdim.

KARANLIK İKİLEMWhere stories live. Discover now