K.İ.22

288 78 24
                                    



İyi okumalar.

**********


Yanağımı yakarak süzülen bir diğer göz yaşını da silmeye mecalim yoktu. Yapabildiğim tek eylemdi ağlamak. Ve bir de sanki daha da yok olmak ister gibi bacaklarımı karnıma çekmek. Aldığım cenin pozisyonunun beni saklayabileceğini düşünüyordum. Yatağımın içinde bir kedi yavrusu kadar kalmıştım. Ürkek bir kedi yavrusu...

Evet, uyumaktan korktuğum için dakikalardır yatağımda kıvranarak ağlıyordum. Uyumaktan korkmak... Rüyalardan korkmak... Bu felaket bir durumdu. Korkunçtu... En az gördüğüm rüyalar kadar. Acımasızcaydı...

Yorgundum. Saatlerdir uyumamıştım. Göz kapaklarım düşüyordu. Ağlamam çok az da olsa bunu engelliyordu. Ama yetmiyordu işte. Avucumun içindeki sızı da beni zorluyordu. O sızı... Öyle bir güzel gelmişti ki gündüz. Ama şimdi öyle değildi. Gündüz acısını bile sevmiştim. Hele o küçücük öpücük... Bitirciydi.  Farklı... Bu yaşıma kadar hiç öyle hissetmemiştim kendimi. Hiç öyle dengesizleşmemiştim. Soğuk adam ne yapmıştı bana? Birbirimizden bu denli uzakken nasıl kendimi bu kadar yakın hissetmiştim ona? Bilmiyordum. O bana çok uzaktı, ben ise hemen yanındaydım sanki onun. O uzaktı bana, ben ise çok yakın... Değişikti işte. Bir türlü anlayamıyordum bunu. Bilemiyordum, bana ne olduğunu. Ama bildiğim bir şey varsa o da: Buzlarla çevrili bir dağın lavları olmuştum.

Sessiz göz yaşlarım hıçkırıklara dönüşmüştü. Her geçen salise korkum azalmak yerine çoğalıyordu. Saçmaydı, korkum. Ama ne yapabilirdim ki, söz dinlemiyordu beynim. Korku tam oradaydı. Beynimde... Öyle bir boy gösterisi yapıyordu ki oralardaki sahnede, sarsılıyordu bedenim, her yürüyüşünde.  Korkum... O yürüyordu beynimin podyumlarında, o koşuşturuyordu beynimin her bir sokağında, o kulaç atıyordu beynimin serin sularında ama yorulan o değil, bendim.

Sürekli açık olan ışıklar gözlerimi acıtıyordu artık. Karanlıkta boğulacakmış gibi olduğumdan evin her yerinde ışıklar sürekli açıktı. Ama  ışıklar da yormuştu beni artık. Dışarıda Aralığın kışı vardı ama ben terler içindeydim. Üzerimde soğuğa karşın sadece ince bir t-shirt ve ince bir tayt vardı. Dedim ya, yanıyordu içim. Akan terler buna en güzel kanıt olmak istercesine akıyordu. Ağlamalarım arasından odamın kapısının açılma sesini duydum. Kapı sesini duymamla daha da çekmiştim bacaklarımı kendime. Küçücük kalmıştım böyle.

Ardından abimin sesi geldi kulaklarıma. "Dolunay!" Sesi sanki şaşkın çıkmıştı. Adım sesleri buluştu bu sefer kulağımla. Kafamı daha da gömdüm yastığıma, abimin ağlayan bir benle karşılaşmasını istemiyordum. Ancak hıçkırıklarım çok iyi ele veriyordu beni. Ağzımdan beni ezerek kaçan bir hıçkırık daha ve ardından çok yakından kulaklarımı dolduran abimin sesi daha. "Güzelim?" Neler olduğuna bir anlam yüklemeye çalıştığı sesinden bariz bir biçimde okunuyordu.

Yatağımın ucunun çöktüğünü hissettim başta ardından abimin elini omzumda hissettim. Arkam ona dönüktü. Yatakta öbür tarafa kaçtım önce. Neden salak gibi kaçtığımı çözememiştim. Halbuki o bana iyi geliyordu. Rahatlatıyordu. Abim tekrar ismimi söyleyip kolunu belime sararak beni kendine çekti. Zaten onun yanında küçücüktüm birde son üç gündür yaşadıklarım daha da zayıflattığından bedenimi kolayca yapmıştı bunu.

Yüzümü kendine çevirmeden diğer kolunu da sardı arkadan belime. "Niye ağlıyorsun?" diye yine sabah sorduğu gibi acı çekerek sordu. Cevap veremedim başta. Ona da birçok zorluk yaşatmıştım. Bir sürü zarar vermiştim. Arkadan sarılmayı bırakıp biraz doğrulttu beni ve bir elini tekrar belime yerleştirip diğeriyle saçlarıma dokundu. Yüzüme soran bir ifade ile baktı.

KARANLIK İKİLEMWhere stories live. Discover now