K.İ.14

361 99 6
                                    

İyi okumalar.

~~~~~~

Kusura bakma. Salak. Bir özür bile dileyemiyor.

O egoist, şımarık, götü kalkık piçin teki. Başka bir şey yok. Dünyanın bir tek onun etrafında döndüğünü düşünüyor. Bir tek o olduğunu düşünüyor.

O ulaşılmaz sanıyor kendisini. Aslında öyle. Kapalı bir kutu gibi. Kendini bir kutuya hapsetmiş ve o kutuyu da kimsenin ulaşamayacağı en üstlerde bir yere koymuş. Nasıl biri olduğunu anlamak çok zor. Hele ben hiç anlamıyorum onu. Onu tanıyalı uzun zaman oldu ama hakkında bildiklerimin sayısı bir elimin parmak sayısını geçmez. Emir ve Atıl'ı da onunla aynı zamanda tanıdım ama o ikisinin her şeyini biliyorum neredeyse. Ama Merih... onun hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

Biri gelse, bana Merih Karan'ı anlat dese diyeceklerim sadece dış yapısından ibaret. Egoist, soğuk, insanlardan uzak, kendini en yukarılarda gören... Bu kadar. Başka diyeceğim bir şey yok.

Buz gibiydi.

Yüzüne yerleştirdiği o soğuk maske yüzünün güzelliğini bile gizliyordu neredeyse. Gözlerinden bile bize ne kadar uzak olduğu anlaşılıyordu. Gülüşünde bile aynı şeyi söylüyordu. Her şeyiyle, en ufak bir ayrıntısıyla bile ben sizden çok uzağım diyordu. Önümdeki duvarları yıkıp da bana ulaşamazsınız diyordu.

O soğuk bakışları, o soğuk tavırları...

Aklıma şirketteki tavrı gelmişti. Ve işte o bakışlar tekrar gözümün önüne gelince kırgınlığım boy göstermişti. O bakışlar... Nefret doluydu, öfke doluydu, kin doluydu, tiksinme doluydu.

Ne demiştim de öyle bakmıştı anlamıyorum. Ne olmuştu da bütün öfkesini kolumdan çıkarmak istercesine kolumu sıkmıştı? Canımı çok yakmıştı. O bakışlar, o sözleri kalbimi kırmıştı.

Küçük beynimle benzetme yapmayayım mış. Asıl küçük beyinli olan o. Aptal olanda ben. Aptaldım çünkü onunla normal iki arkadaş gibi konuşmaya çalışmıştım. Salaktım onu diğerleri gibi görüp konuşmaya çalışmıştım.

Dakikalardır denizin yanında kayalıklarda oturmuş, bacaklarımı karnıma çekmiş, kollarımı dizlerime sarmış ve başımı da kollarıma dayamış, kulağımda kulaklık, gözlerim kapalı oturuyordum. Salak gibi düşünmekten kulağımda hangi şarkı çalıyor onu bile bilmiyordum. "Gerizekalı." diyerek kafamı kaldırdı. Gördüğüm ilk şey denizin üzerinde özgürce uçuşan martılardı. Ne güzeldi özgürce uçmak...

Oturduğum yerde yan tarafımda bir karartı hissedince bakışlarımı oraya çevirdim.

Ne? Bu ne arıyor burada?

Şaşkınlıkla kulaklıklarımı kulağımdan çıkarıp bana bakan Merih'e baktım. Evet bana bakan Merih. O da banim gibi kayalıklarda oturmuş bedeni denize dönük olsa bile kafasını benden yana çevirmiş bana bakıyordu. Ne işi var ki bunun burada? Ve ne zamandan beri orada oturmuş?

Şaşkın şaşkın bakmayı kesip aynı onun her zamanki soğuk bakışlarından sundum ona. "Ne zamandan beri buradasın?" diye sorduğumda sesimi ifadesiz ve soğuk tuttuğum için kendimi tebrik ettim. Kolundaki saate bakıp "Son yirmi dakikadır." diye cevap verdi. Neredeyse buraya oturduğumdan beri o da buradaymış. Kulağımda kulaklık ve gözlerimde kapalı olunca geldiğini fark etmemiştim. "İyi!" diyerek kulakluğımı ve telefonumu yanımda duran çantama koyarak ayağa kalktım. Onunla yaptıklarından sonra oturmak gibi bir niyetim yoktu. Çocuk gibi küsmeyecektim ona. Ama kırılmıştım ve bir müddet onunla konuşmasam iyi olacaktı. Gerçi bu o kadar da zor değildi, normalde de konuşmuyordu zaten.

KARANLIK İKİLEMWhere stories live. Discover now