K.İ.36

255 53 27
                                    

İyi okumalar..

********



  Dudaklarımın üzerine kapanan dudakları, duvarda asılı olan bir saatin üzerine örtülen  çarşaf misaliydi. Camdan bir kum saatinin üzerine düşen koca bir kaya gibiydi. Zamanı durdurmak istercesine geziniyordu dudakları duraklarımda. Yumuşacık, içimi okşar vaziyette geziniyordu.

Ve zaman durmuştu dudaklarında...

Nefesi... Her zaman yanarak kavrulan ciğerlerimin bugünkü konuğuydu. Ciğerlerimde bir fırtına koparmak ister gibi, süzülüyordu dudaklarımdan aşağı doğru.

Ve fırtına kopmuştu nefesi ile...

Kalbimde her zaman engebeli, sığ bir ağaçlıkta yanarak uçan kelebek, bugün dümdüz bir ovada uçar gibiydi. Heyecanla çırptığı kanatlarının sesi yankılanıyordu bütün ovada.

Ve ovanın kulaklarında  inledi onun kanat sesleri...

Tam da bunlar oluyordu insanlardan, varlıklardan, nesnelerden, her şeyden soyutlandığımız, zamanın durduğu o anlarda, benim içimde.

Alnını alnıma  yaslayarak hafif geri çekti dudaklarını, ama o içimi mayıştıran nefesi hala dudaklarımda idi. Kollarımı bir anda onun boynuna dolanırken buldum. Kendimden beklemediğim bir şekilde, utanmıyordum o kısacık ama bana bir ömür yetecek olan zaman diliminde.

Gözlerimi açmıyordum. Açmak istemiyordum çünkü. Sadece nefesini, kokusunu ve yanaklarımda olan ellerini hissetmek çok güzeldi.

Gözlerim kapalı olduğu halde dudağının seğirdiğini hissetmiştim. Gülümsedi sanki. O an gülümsemesini görmek için gözlerimi açmak istesem de yapmadım. "Böyle beceriksiz, küçük bir kız oluşun hoşuma gidiyor," dedi, öpüşüne karşılık veremeyişimi ima ederek. Sanırım o an birazcık utanmıştım. Bunu gizlemek için ben de gülümsedim.

"Beceriksizim," dedim bende kendimle alay ederek. Beceriksizdim.

"Beceriksiz, küçük bir kız..." Sesinde bana huzur veren tını varken konuşmuştu. İyice büyüsüne kapılır olmuştum, soğuk adamın. Onu ararken kendimi onda kaybetmeye başlamıştım iyice...

Dayanamayıp gözlerimi açıverdim. Yüzümü inceliyordu, yoğun gözleri ile. Her zaman olduğu gibi yine göremiyordum gözlerinin içini. Ama sanki o yoğunluk içimi ısıtır gibiydi.

"Sen küçük Soykan, yalnızca benimsin," dedi bastıra bastıra. Şüphe duymaksızın ve şüphe duymamı istemeksizin konuşmuştu. Ses tonu çok kararlıydı.

Usulca gözlerimi yumup tekrar açtım. "Ben, yalnızca seninim Karan..."

****

   "Sadece bugünlük, ha?" dedim tatlı çıkarmaya çalıştığım sesim ile. Ve dudaklarımı büzerken. Bakışlarından anladığım kadarıyla işe yaramamıştı bu hallerim. "Dolunay işim- " dediği sırada hemencecik sözünü kestim.

"Yapma böyle lütfen. Hep aynı şeyi yapıyorsun. İşim var deyip gidiyorsun." Sitemkâr sesim ile kelimeleri sıralamıştım, ardı ardına. Baygınca gözlerimin içine baktı. Israrlarım onu sıkmıştı anlaşılan. "Çünkü gitmem gerekiyor. Hem bu sefer buradayım, başka yere de gitmiyorum," dediğinde sesi bakışları ile eş değerdi.

KARANLIK İKİLEMOnde as histórias ganham vida. Descobre agora