K.İ.23

307 79 61
                                    



Multi:Nil

İyi okumalar.

     

***

      Şuan kendimi fare zehri ile zehirlemek istiyorum. Ya da kendimi bir peynir dükkanına kapatıp, ölümümü orada da bekleyebilirim. Ama bu çok ağır olur ya. En iyisi acı çekmeden kendimi yok etmenin bir yöntemini bulmak. Kafamı klozete soksam... Bu da çok ağır olur. Acı çekmeden olmalı. Sonuçta bir kez ölüyoruz, acısız olmalı.  Odamın camından mı atlasam? Bakışlarımı oraya çevirip gözlerimi kısarak baktım. Dudağımı büzerek iyice inceledim. Ama buradan düşsem ölmem ki, en fazla felç kalır yataklara düşerim. Sinirle tekrar bakışlarımı dakikalardır baktığım aynaya çevirdim. Aynaya kafa atsam? Ölmem üstüne, yaşadığım ağır kafa travması sonucu  olan aklımı da kaybederim. Fare zehri en uygunuydu sanırım. Evet evet en oluru buydu. 

Saçma salak düşüncelerimle bir kez daha düşürdüm omuzlarımı. Ve sinirle yanaklarımı şişirdim. Salak gibi okul kıyafetlerimi giydiğim an aklıma gelmişti ilk iki dersimizin beden olduğu. Tam giyindiği an nasıl aklına gelir bir insanın, yanlış kıyafetleri giydiği? Kaç dakikada giyinmiştim ben okul formamı ama. Tekrar eteği soy sonra onun yerine eşofman yada tayt giy, üzerindeki ceketi çıkar sonra bir de kravatını çıkar, o da yetmezmiş gibi gömleğin iliklemiş olduğun yedi düğmesini tekrar aç onun yerine de başka bir t-shirt giy onunda üzerine başka bir ceket giy, ayakkabı ve çorapları da unutmamak lazım tabi. Böyle düşünüce üzerimi değiştirmek bir matematik sorusunu çözmekten daha zor geldiği için vazgeçip aynaya bakmayı kestim. Üzerimi değiştirme konusunda çok pis erindiğim için beden dersine gerekli olan kıyafetlerimi yanıma aldım. Okulda giyinirim diye, en azından okula gidinceye kadar yaptığım gerizekalılığın şokunu atlatabilirdim. 

Kendim için düşündüğüm yok olma yöntemlerini de bir kenara bıraktım bu arda. Hem ne saçma yöntemlerdi onlar öyle! Normal okul çantamı ve kıyafetlerimin olduğu çantayı alarak odamdan çıktım. Telefonumu eteğimin cebine sıkıştırırken merdivenlerden indim. Yine her zamanki gibi abim benden önce kalkmış, benden önce hazırlanmış ve benden önce salona inmişti. Kahvaltı yapmaya üşendiğimden sadece bir kurabiye yemekle yetinmiştim. Evet bazen kahvaltı yapmaya bile üşenen bir tiptim ben. Abim kahvaltısını bitirirken bana baktı. "Doydun mu yani şimdi sen?" diye, hafif kızarak söyledi. Aynı bir anne edasında çıkmıştı sesi. "Aç değildim zaten." dedim ben de umursamaz tavrımla. "Rüyanda falan mı yemek yeyip doyuyorsun anlamıyorum ki." bu hali hafif gülümsetmişti beni. Yürümeye başlayınca bende yürürdüm.

Tam arkasında olduğum için bir anda durunca ona çarpmaktan son anda kurtulmuştum. Ve birden bana dönüp, beni kendine çekip sarılınca şaşkınca gözlerimi pörtletmiştim. Buda neydi bir anda böyle?

Hiç itiraz etmeden ben de elimde kıyafetlerim olan çantayla birlikte sarıldım ona. "Bir anda Dolunay aşkın tuttu sanırım?" dedim hem gülümseyip hem sorarken. "Yoo." dedi sarılışı sıkılaşırken. Ve ardından devam etti. "Geçen gün sana borçlanmıştım dışarıda. Borcumu ödüyorum şimdi de." başta geçen gün diye düşünmüştüm anlamayarak. Ama sonra psikolog kliniğinden çıktığımızda ona 'bana sarılsan yeter' dediğim aklıma gelince anlamıştım. Dışarıda olduğumuzdan sarılmamıştı. Ve bana bir sarılış borçlu olduğunu düşünüp, sarılıyordu şimdi de. Gülümsemem daha da büyüdü böylece. 

İyileşmiştim. Gerçekten. Tam anlamıyla olmasa da iyiydim işte. Tamamıyla iyileşmem de biraz güçtü açıkçası. Merih demişti ya, iz kalır diye kalmıştı işte yine bir iz içimde. Acı hissetmiyordum ama izlerin varlığını çok iyi hissediyordum. İki adam iyileştirmişti beni. Biri sarıldı da sardı yaralarımı. Diğeri ise sadece omzunu ve kokusunu bana hediye ederek sardı yaralarımı. İkisi de fazla konuşmadan sarmışlardı yaramı. Belki konuşup da daha fazla yormak istemediler beni belki de söyleyecek bir şey bulamadılar. Ama olsundu iyileştirdiler ya, önemli olan buydu. 

KARANLIK İKİLEMDonde viven las historias. Descúbrelo ahora