11. Bölüm -Sapığın olabilir miyim Oh Sehun?

868 99 7
                                    

Jongin gittikten sonra kendimi zorla eve attım. Her zamankinden daha topluydu.

Valizimi salondaki herhangi bir yere bıraktıktan sonra mutfağa gittim. Bıraktığım bulaşıklar yoktu. Tezgahın üstünde duran boş ramen kutuları da yoktu. Buzdolabının üzerine gelişigüzel yapıştırdığım magnet ve süsler de -balerin adam figürünü ters yapıştırdığıma emindim- artık daha düzenliydi. Buzdolabını açtığımda kutuyla bıraktığım yumurtaların yumurtalıkta düzgün bir şekilde dizildiğini gördüm. Geçenlerde yarım bıraktığım pizza kutusunun orada olmadığını görünce daha fazla bakmaya kalbim dayanmadı. Dolaba yöneldim. Tabaklar boyutlarına göre dizilmişti ve cam bardaklarım ve kupalarım da artık yan yana değildi. Bay Kang'ın hediye ettiği vazo mutfak masasının üzerindeki yerini almıştı ve içinde de değişik renkte çiçekler vardı. Eğilip çiçekleri kokladığımda bazılarının plastik olduğunu görmemle yüzümü buruşturdum. Küçük bir süs tabağının içinde de plastik meyveler vardı ve kirazlar ve bir muz pavyondan kaçmış gibi arada parlıyorlardı.

Olanlara anlam vermeye çalışırken tekrar salonda buldum kendimi. Genelde odanın herhangi bir yerinde ya da masanın etrafında olan yastıklar normalde olmaları gereken yerlerde yani koltukların üzerindeydi.

Daha neler görücem diyerek Baekhyun'un odasına girdim. Burası aynıydı. Sonra banyoya girdim diş fırçam, havlularım, saç kremlerim, şampuanlarım... Hepsi aşırı düzenliydi.

Son olarak odama girdiğimde yatağım topluydu ve odamdaki sandalyeler yoktu.
Gözlerim şokla açıldı. Ve elim telefonuma gitti.
Baekhyun ikinci çalışta açmıştı. "Sandalyelerim nerde?" diye sordum hemen. "Dalga mı geçiyorsun? Yoksa evde olduğunu göstermeye mi çalışıyorsun? Ah bir saniye. Sehun şu an annemle Chanyeol küçüklük fotoğraflarıma bakıyor. Gidip kıymetli çocukluğumu ellerinden kurtarmam gerekiyor. İstersen bize gel." "Yok kalsın. Yarın görüşürüz." deyip telefonu kapattım.

Tüm bunlar Jongin'in işi olmalıydı. Sandalye olayına gelecek olursak; küçükken asmaya üşendiğim kıyafetlerimi odamdaki sandalyeye atardım. Sonra bu bir alışkanlık haline geldi. Kıyafetlerimin yarısı dolapta diğer yarısı ise odamın farklı köşelerine koyduğum sandalyelerin üstünde dururdu. Eh, böylece bulması daha kolay oluyordu.

Dolaba ilerleyip önünde durdum. Ellerimi dolabın yana doğru kayarak açılan kapılarına attım. Derin bir nefes aldıktan sonra dolabı açtım. Tahmin ettiğim gibi tüm kıyafetlerim buradaydı. Geçen gün baya kirli olmasına rağmen dolaba attığım gömleği alıp kokladım. Yıkanmıştı.
Sandalyelerimin yok olması yetmezmiş gibi kirlilerim yıkanmıştı ve tüm kıyafetlerim dolabımdaydı. Hem de gömlekler bir yere tişörtler bir yere diye ayrılmıştı ve tanrım iç çamaşırlarım bile!

Dolabı sinirle kapatıp yatağa oturdum. Çalışma masamın üzerine bir pano asılmıştı ve genelde masanın üzerinde dağınık bir şekilde duran koreografileri hazırladığım taslak ve şablonlar panoya asılmıştı.

Çığlık atmamak için zor duruyordum. Kendimi çalışma odasına attım ve bazen sinirlenip yumruk attığım bazen de yorulup ellerimi dayadığım aynaların tertemiz olduklarını gördüm.

Sorun şu ki odanın tamamı aynayla çevriliydi ve bazen parmak izlerimden kendimi göremediğim olurdu. Ancak temizlemeye üşendiğim için öyle kalmasına alışmıştım. Şimdi ise tertemizdi hem de her tarafı, en üst kısımlar bile.

Kafamı iki yana sallayarak olanları sindirmeye çalıştım. "Yanlış eve mi girdim acaba." diye söylenip koşarak evden çıktım ve evime bir de dışarıdan baktım. Buradan bakınca benim evimdi evet.

Saçlarımı karıştırdım ve tekrar içeri gireceğim sırada posta kutusunun boş olduğunu fark ettim. Tekrar içeri girdim ve girişte süs olsun diye duran masanın üstündeki zarfları gördüm. Açıp baktığımda okuldan aslında babama gelen tebrik içerikli mektuplar olduğunu gördüm. Tarihleri eskiydi. Ama posta kutusunun içinde daha fazla mektup olması gerekiyordu. Eve girerken neredeyse taşmakta olan posta kutusuna göz ucuyla bakar içeri girerdim. Bir kez olsun merak edipte açıp bakmamıştım. Bu gelen tebrik mektuplarının da gereksiz olduğunu düşünüp çöp kutusuna doğru ilerledim. Tam atacağım sırada çöp kutusunun içindeki diğer zarfları gördüm. Bankalardan ve saçma sapan yerlerden gelen gereksiz şeylerdi. O an anladım ki Jongin zaten gereksizleri atmıştı ve kendince tebrik mektuplarını önemli bulup ayırmıştı. Tebrik mektuplarını tekrar masanın üzerine bıraktım.

Firefly ~ SekaiWhere stories live. Discover now