13

10.5K 911 437
                                    

Girdiğimiz kafede neredeyse hiçkimse yoktu. Yavaş adımlarla arka taraftaki masalardan birine yürüdük. Birbirimize zar zor iki defa falan bakmıştık. Bu tuhaflıktan dolayı sabırsızlanmaya başlamıştım.

Garson kız geldiğinde ikimizi de uzun bir süre süzdü. Üstümüzdeki okul formaları okuldan kaçtığımızı ilan ediyordu zaten. Ancak Yoongi'nin dayak yemiş tipini düşünürsek kızın bize bakış şekli oldukça normaldi.

Kızı geçiştirmek için aceleyle menüyü kenara fırlatıp iki tane kahve sipariş ettim. Min Yoongi başını eğmiş masanın üstünde kavuşturduğu harap olmuş ellerine bakıyordu. Garson gidince oturduğum yerde toplanarak söze nasıl gireceğimi düşündüm ancak aklıma bir şey gelmiyordu.

Yarım saatten uzun bir süre omzumda sarsılarak ağlamıştı. Gözlerindeki şişlikler öyle masum duruyordu ki dokunmak istedim. O an bakışlarımı hissederek başını kaldırdı ve göz göze geldik.

Keşke sen de kendine gelsen Eun Ji.

Şu sıralar yaşadığım karmaşık duygular devrelerimin yanmasına neden oluyordu. Kendimi sürekli Min Yoongi'ye dalıp gitmiş bir halde buluyordum.

"Yanımda kalmak zorunda değilsin. Okula dön."

Ben nasıl söz açacağımı düşünürken o bana gitmemi söylüyordu, hem de bunca zaman nefes alamıyormuşçasına bana tutunarak ağladıktan sonra. Kaşlarımı çattım.

"Evet kalmak zorunda değilim." Duraksadım. O da bakışlarını tekrar ellerine indirdi.

"Ama kalmak istiyorum." dedim gelen bir cesaretle. Beynim ve kalbim ayrı ayrı çalışıyordu. Ben ikisini de kontrol edemiyordum.

Yoongi buna şaşırmış olacak ki aniden başını kaldırdı. Aynı hızla ellerini sımsıkı bağladı ve bakışlarını kaçırdı. "Jimin merak etmiştir."

Sımsıkı tuttuğu büyük ellerine baktım. Parmak boğumlarının üstündeki kan kurumuş, leke şeklini almıştı. Tam ağzımı açacakken garson kız elinde kahvelerle masamıza geliyordu. Kahvelerimiz geldiğinde garsona gülümseyip kahvemden ufak bir yudum aldım.

"Neden sürekli başa çıkamayacağın kavgaların içine atıyorsun kendini?"

Sözlerime karşılık anlamamış gibi yüzüme baktı. "Ne ima ediyorsun?"

Sandalyemde öne kaydım ve masaya doğru yakınlaştım. "Gayet güzel kavga edebileceğine eminim, ve başka insanların dayak yerken gülmeyeceğine de eminim. Fakat sen çok farklı bir yöntem seçmişsin." dedim sesimi alçaltarak. Bana oyuncağı elinden alınmış bir çocuğun sertliğinde bakıyordu. Geri adım atmadım.

"Daha öncesinde neler yaşadığını tam anlamıyla bilemem ama emin olduğum bir şey var ki o da çok fazla acı çektiğin. Sen her ne kadar bunu inkar etsen de."

Ben tepkisini beklerken titreyen elleriyle kahvesine uzanıp koca bir yudum içti ve dudakları ince bir çizgi haline gelirken bana baktı.

"Niye buradasın? Niye orada..." Duraksadı. "bana.. sarıldın? Neden bunu yapıyorsun?"

Ne sanıyordu? Ona acıdığımı falan mı?

"Sürekli bana dediğin şeyi düşünüp duruyorum. Beni görmemen seni gördüğüm gerçeğini değiştirmiyor, Eun Ji. Hatırladın mı? İşte sanırım artık ben de seni görebiliyorum, Min Yoongi. Ve bana tuhaf olduğumu söyleyebilirsin ama değişebileceğine ya da en azından acını saklamamayı öğrenebileceğine inanıyorum."
Göz göze geldiğimizde bana anlamlandıramadığım bir şekilde bakıyordu. Yerimde toparlandım ve gözlerimi kaçırdım.
"Yani kısacası; bundan sonra içine atmak yerine bana anlatabileceğini söylüyorum, taş kafa. Bana bu kadar ciddi cümleler kurdurttuğun için şimdi tuhaf hissediyorum." Kıkırdadım. Hala tepkisizdi. Derin bir nefes aldım.
"Peki, şimdi sen söyle. Neden beni gördün, Min Yoongi? Hiçbir sebebin yokken hem de. Benden nefret ettiğini düşünürken bile."

camouflage | min yoongiWhere stories live. Discover now