Dokuz - Güvende Ol

9.5K 767 75
                                    

Aynadaki aksime baktım. Elimi şişliği henüz inmiş olan dudağıma götürdüm. Kabuk bağlamıştı.

Dudağım kabuk bağlamıştı ama içimdeki yaralar durmadan kanıyordu.

Cuma günü patlamış dudağımla annemin karşısına çıkınca üzülmek ne kelime, neredeyse sevinmişti. Neticede 'oğlu' ilk kavgasına karışmıştı.

Annemin hep bir oğlu olmasını istediğini düşünmeye başladım son zamanlarda. Babamı sadece bahane ediyor zannedersem.

Bütün haftasonu, yaşadıklarımı unutmaya ve iyileşmeye çalıştım.

Tek istediğim görünmez olmak. Görünmez olup derslere girmek, dersler bitince de eve gidip paşa paşa mavi pijamalarımı giyip mavi nevresimlerimin arasına süzülmek.

Okula omuzlarımda ağır yüklerle gidiyorum.

Üstünde adını bile bilmediğim basketbolcuların resimleri olan defterlerimden çok başıma geleceklerden duyduğum korkunun ve saklamak zorunda olduğum sırrın yükü omuzlarımı çökerten. Her zamankinden daha ağır artık bu sır.

Okulun durağına yaklaşırken istemeye istemeye dibimdeki 'dur' düğmesine bastım. Kendimi dışarı atıp okula doğru yürümeye başladım.

Okul kapısında gözlerim Ali'yi aradı ama yoktu. Korka korka ilerledim. Her zamanki bankında da yoktu.

Rahatlamalı mıyım yoksa daha da fazla mı korkmalıyım bilmiyorum.

Sınıfa geçtim, ortalık sakindi. Bir süre sonra öğrencilerin törene katılmasını söyleyen anons yapıldı, Eren'le beraber bahçeye çıktık. Son sınıflar kapının tam önünde dizildikleri için çıkar çıkmaz gözüm Ali'nın sınıfının sırasına kaydı. Tabi ki önlerde değildi. Gözlerimle insanları tararken en arkada onu gördüm. Bakışlarını Eren'e dikmişti. Sonra suratı bana döndü, gözlerini öfkeyle kısıp dudağının kenarını ısırdı.

Benden bu kadar nefret etmesine sebep nedir, o kadar merak ediyorum ki. Bir o kadar da korkuyorum o sebebi duymaktan.

Sonra yanına uzun boylu, zayıf, kumral bir kız yaklaştı, arkadan sarıldı. Ali'nin bakışları bir tutam bile yumuşamadı, kızın varlığını hissetmiyor gibiydi. Hala nefretle bana bakıyordu. Kız kendini göstermek için Ali'nin önüne geçince o da haliyle kızla sohbet etmeye başladı, bana bakmayı da bıraktı.

Bu haftanın berbat geçeceğinin ilk sinyalini de almış oldum.

Tören başladı. Müdür yardımcımız Sadık hoca, Ali'lerin sınıfından bir çocuğa gel işareti yaptı. O da hocanın yanına gidip kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra birden hocanın yüzü bana döndü, çünkü çocuk beni işaret ediyordu. Hoca bana gel işareti yaptı.

Şaşkınlıkla hocanın yanına ilerlemeye başladım. Sırada bekleyen öğrenciler daha tören başlamadığı için kürsüde olup biteni izlemiyor, aralarında konuşuyorlardı.

"Buyrun hocam."

Hoca bana gülerek baktı. "Hadi bakalım bugün sen çek bayrağı. Hep yapmak istiyormuşsun, arkadaşın görevini bugünlük sana devretti."

Gözlerim korkuyla açıldı. Ben bilmiyorum ki bu nasıl yapılır!

Hoca bunu benim hayalimdeki iş sandığımdan antrenmanlı olduğumu düşünmüş olacak ki nasıl yapıldığını anlatma gereği duymadı. Hazır ol komutu verildi. İstiklal Marşı müziği çalmaya başladı.

Şimdi bayrağı çekmem gerekiyordu. Ama korkudan elim ayağıma dolaştı. Bayrağı nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde yarıya kadar çekmeyi başardım ama marşın sonlarına gelinmesine rağmen devamını getiremiyordum. Hoca panik olmuştu, öğrencilerse şaşkındı. Müzik kesildi, hoca bana sinirle bakıyordu. Son sınıflardan bir çocuk "Hocam yas mı var?" diye bağırınca bütün okul kahkahalarla çınladı. Ben ise daha önce hissetmediğim kadar büyük bir yanma hissediyordum yüzümde. Bunu yaptıran kesinlikle Ali'ydi. Tabi bu kadar rezil olacağımı o bile düşünmemiştir. Gözlerim dolu dolu Ali'nin durduğu yere doğru baktım.

2 PrensWhere stories live. Discover now