Yirmibir - Yara Bandı

6.9K 629 140
                                    


Ya bişey diyim mi, hepinizi çok seviyorum. Hikayeyi yayınladıktan sonra hemen oyların, o güzel yorumlarınızın gelmesi öyle güzel bir his ki. Siz beni böyle motive ettikçe sonsuza dek yazabilirim! O yüzden dayanamayıp normalden daha erken bir saatte yayınlıyorum <3


Ali o kadar güzel uyuyordu ki kıyamadım. Birkaç ay önce öfkeyle yanıma gelip yakama yapışan, beni döveceğini zannettiğim o zorba şimdi küçük bir çocuk gibi omzumda uykuya dalmıştı. Omzuma dayalı başına, kumral saçlarına bakakaldım. Kafasını oynatıp biraz geriye verdi. Artık yüzünü görebiliyordum. Kıvrımlı dudakları, çilleri, elmacık kemikleri... sanki bir resimdi yüzü. Neden beni seçtiğini anlayamıyordum, istediği herkesi elde edebilecekken benim gibi iki dünya arasında sıkışıp kalmış bir ucubenin yanından ayrılmıyordu.

Saat iyice ilerlemişti, annem merak etmeye başlamıştı muhtemelen. Yürüyüş yapmak pek yaptığım bir şey değildi çünkü.

Elimi uzatıp Ali'nin yanağına dokundum. Gözleri sanki hiç uyumamışcasına yavaşça açıldı, beni gören gözleri gülümsedi.

"Rüyada mıyım ben?"

-

"Oğlum!"

Bu sabah bu onuncu olmuştu. Dayanamayıp yataktan büyük bir öfkeyle "Oğluna sıçayım!" diye kalkınca annemden önce ben şaşırdım. Elimi kapamak için ağzıma götürdüğümde aklımdan geçen şey "Ah Ali ah!"tı.

Annem önce bana şaşkınlıkla baktı. Sonra üstümdeki yorganı büyük bir öfkeyle çekip yere attı, gözlerinde kolay kolay belirmeyen bir sinirle bağırmaya başladı.

"Yankı sen çok değiştin! Sanma ki sadece bu terbiyesiz sözünden dolayı söylüyorum bunları! Gözlerin başka, sözlerin başka, sanki bambaşka biri oldun! O eski hali..."

Daha fazla dinlemek istemedim, sinirle sözünü kestim.

"O eski ezik, sümsük halimi özlüyorsun değil mi! Ben artık iyice emin oldum, sen benim mutsuzluğumu istiyorsun anne!"

Onu iterek odamdan çıkardım, kapımı kapatıp yere çökerek ağlamaya başladım. Evde daha fazla durmak istemiyordum, bedenimi zorla olduğu yerden kaldırıp dolabıma gittim, formamı çıkarıp üstüme geçirdim. Salondan annemin bağırarak söylenen sesi geliyordu. Bunu fırsat bilip kapıda olmadığından emin olduktan sonra tuvalete girdim, yüzümü yıkadım ve hızlıca evden çıktım.

Yolda olabildiğince çabuk olmaya çalışmıştım ama tabi ki okula geç kaldım. Ben bahçe kapısından girerken bütün okul çoktan ilk derse girmişti. Binaya doğru ilerlerken gözlerim bahçede Ali'yi aradı. Galiba derse girdiği nadir günlerden biriydi. Gülümsedim, nedense onun adına mutlu oldum. Ders saatlerinde sürekli bahçede olması beni endişelendiriyordu.
Annem nasıl beni değişmiş buluyorsa ben de onu eskisinden farklı buluyorum. Gözleri daha boş bakıyor bir süredir, teni daha solgun, ellerini titrerken gördüğüme bile eminim. Ama güzel şeyler de olmuyor değil. Mesela sigara içerken görmedim onu son zamanlarda.

Sınıfa doğru ilerlerken derse girmeye çekinmediğimi farkettim. Belki de annem haklıydı, gerçekten değişiyordum. Eskiden olsa sınıf kapısını çalmadan kırk kez düşünür, belki de çekinir hiç çalamazdım. Ama bu sefer öyle olmadı. Kapıyı çaldım, özür dileyip sırama doğru ilerledim. Tek bir kişi bile bir şey söylemedi, hiç de zor bir şey değilmiş. Nedense bana ters ters bakan tek kişi Eren'di. Bense gururla gülümseyip sırama oturdum.

Çantamı açıp tahtada yazanları not almak üzere defterimi çıkardım. Ders kendi akışında devam ediyordu ama Eren ben geldiğimden beri huzursuzdu. Yazı yazarken kafamı kaldırmadan sordum.

2 PrensWhere stories live. Discover now