Yirmiiki - İlaç

6.5K 550 132
                                    

Yankı'yı eve bıraktıktan sonra arabayı nasıl kullanabildiğime şaşırarak evin bahçe kapısından girdim. O yanımdayken kendimi sıkmıştım ama onu bıraktıktan sonra vücudum gevşedi, o havada süzülüyormuşum hissi bütün bedenimi sardı. Hatta artık ayağımın altındaki gaz ve fren pedallarını bile hissetmemeye başlamıştım.

Antidepresanları ve migrenimi durdurması için 'bolca' aldığım ağrı kesicileri ilaç değil de uyuşturucu gibi kullanmaya başlayalı uzun zaman olmuştu. Tedavi edici hiçbir yanları kalmamıştı artık, vücudumun bağımlı olduğu birer maddeydi hepsi. Birden bırakınca da böyle etkileri oluyordu.

Arabayı bahçeye gelişigüzel, anahtarı kontağında bıraktım. Kendimi araçtan dışarı zar zor atıp bahçede ilerlemeye, daha doğrusu sürünmeye başladım. Evin kapısı açıktı, bu annemin meşhur 'dernek' toplantılarından birini daha düzenlediğine alametti.

Sevda hanım'ın 'dernek toplantıları' meşhurdu. Sosyete ya da sonradan görme, kolundan tuttuğu herkesi eve doluşturur, kasalarca içki açtırır; çağırdığı insan yığınını salona doluşturur, hatta çoğunlukla salonla da yetinmez, salondaki büyük kapıyı açıp bütün bahçeyi 'seçkin' misafirlerinin hizmetine sunar, gecelerce bitmeyen eğlenceler düzenlerdi. Benim fikrimce bütün bunları hayattan bir beklentisi kalmayan, kendi boşluğu ve basitliğinde boğulmaktan kaçan bir insan olduğu için yapıyordu.

Bir süredir düzenlemediği bu partiler bana onun değişmeye başladığını düşündürtmüştü. Ancak hata etmişim. Bir kez daha emin oldum ki Sevda Kefken değişemez.

Ben kapıdan girecekken 30-35 yaşlarında bir kadın, elinde bir viski kadehi, yüzündeyse şuh bir gülümsemeyle kapıda belirdi. Arkası dönük vaziyette, beraber kapıdan çıktıkları adamla konuştuğu için beni görmemişti, elindeki içkiyi üstüme boca etmesini engelleyen şey benim geri adım atışım olmuştu. Başım öylesine dönüyordu ki ne onun beni yiyecek gibi bakan gözleri ne de yere saçılan kırmızı şarap ve cam taneleri beni durdurabildi. Burnuma gelen şarap kokusuysa midemi bulandırmaya başladı. Kafamı gayri ihtiyari sola çevirdiğimde salon kapısının önündeki kalabalığın ötesinde, bulanık bir resim gibi, hayal meyal tanıdık bir yüz gördüm.

Evet oydu bu. 'Özel' hocam... Yıllar önce bende kapanmayacak yaralar açan o mahluk.

Nasıl olabilirdi bu?

Sanki üstü başı bile bana dokunduğu günkü gibiydi, saçları aynı renkti, geçen yıllara rağmen yaşlanmamış gibiydi. 12 yaşında ona bakarken gördüğüm her şey capcanlı tekrar karşımdaydı ve tabi ki o berbat hisler de tüm kuvvetiyle geri dönmüştü.

Genzimin derinliklerinden yukarı doğru çıkan bulantı bu hayaletimsi görüntüden beni kopardı. Kusmak üzereydim.

Merdivenleri ikişer üçer koşarak çıktım. Banyonun kapısından son anda geçip, klozete uzanabildim.

Bütün midemi boşalttıktan sonra çöktüğüm yerden zorlanarak kalkıp yüzümü yıkamak için aynanın karşısına dikildiğimde karşılaştığım surat değil sanki kağıttı.

Başım dönüyordu, sanki kafamın tepesi alev almıştı. Ama bir yandan da tüm bedenim sanki üşüyormuşum gibi titriyordu. Üstümdekileri çıkarıp dolaptan elime gelen ilk şort ve tişörtü giydim, yatağımı açıp pikemin altına sığındım.

Leyla Ekim'de burada olacaktı.

O zaman böyle partiler, annemin iğrenç çevresi, bu evin kasveti, hepsi bir bir yok olacaktı. Her şeyden önemlisi hayatta yalnız olmayacaktım.

İlaçları bırakmakla iyi edip etmediğimi düşündüm. Daha önce de denemiştim bunu yapmayı, Leyla'nın isteğiyle doktora gitmiş, onun kontrolünde bırakmaya çalışmıştım. Doktorun söylediği çok fazla çeşit ve miktarda ilaç kullandığım için zor bir süreçten geçeceğimdi.

2 PrensWhere stories live. Discover now