Yirmidört - Cesaret

7K 568 67
                                    

Hayrını görün bebeler, size 30 Ağustos sürprizimdir. Ama bu sürpriz sebepli Cuma günkü bölümü Cumartesi'den önce beklemeyin.
Öptüms.

Eren'e korkuyla baktım. Neyseki sakindi, her zamanki en yakın dostum Eren nasılsa öyleydi. Ali öğrendiğindeki öfke, onun yüzünde tavrında yoktu. Hem belki de başka bir şey konuşmak istiyordu.

Yerinden kalkıp yanıma geldi, önümde durdu.

"Daha fazla bu oyunu oynamamızın bir anlamı yok Yankı" dedi, "Çünkü oyunun kuralları değişti."

Ona anlamayarak baktım. Ya da anlamak istemeyerek. Ama sahiden, ne oyunuydu bu?

"Ne demek istiyorsun sen?"

Elini kafasına götürdü, saçlarını karıştırdı. Sıkılmış gibiydi.

"Senin aklındaki şüphelere de son vereyim o halde. Gerçeği biliyorum Yankı. Hem de uzun bir süredir biliyorum. Korkmana da gerek yok, ben bu gerçeği sindireli uzun zaman oldu. Hatta Ali'nin bildiğini de biliyorum."

Ağzından çıkanlar beni şoka uğrattı. Ona korkuyla baktım. O kadar sakindi ki söylediklerine inanmamak mümkün değildi. Gerçeği daha dün öğrenmiş birinin vereceği tepkiler değildi bunlar. Özür mü dilesem yoksa ben mi ona kızsam bilemiyordum. Ne yapmalıydım ben böyle bir durumda? Kandırılan o muydu yoksa ben mi?

Gülümsedi.

"Kafan karıştı farkındayım." Yanıma gelip nazikçe omuzlarımdan tuttu. "Karışmasın. Ben sana kızgın değilim ama sen de bana olma. İkimizin de tercihlerinin birer sebebi vardı. Zaman içinde birbirimize de açıklayabiliriz bu sebepleri. Ama şu an..."

"Yankı!"

İkimiz birden bu öfke dolu sesle irkildik, sesin sahibini görmek için kapıya baktık.

Ali kapıda gözlerinde büyük bir öfkeyle bize geri bakıyordu. Eren de ona boş ve hep takındığı kayıtsız ifadeyle cevap verdi. Tam ağzımı açıp ona bu öfkesinin sebebini soracaktım ki yalpalayarak Eren'e yaklaştı, sol kaşına bir yumruk indirdi. Korkuyla kocaman bir çığlık attım.

"Ali!"

Ben tam yere düşen Eren'in yanına eğilecektim ki Ali'nin de yerinde duramadığını fark ettim. Çok geçmeden gözleri kapandı, yere düşerken son anda kafasının altına elimi koyabildim.

"ALİ!"

Eren çığlığımla düştüğü yerden doğruldu, yerde yatan Ali ve onun kafasını tutan bana baktı. Eren de iyi değildi, kaşı kanıyordu. İki yanımda iki yaralı erkek ne yapacağımı bilemiyordum, bir yandan da içimden gelen şiddetle ağlama hissiyle de savaşmak zorundaydım.

Şu an ağlayamazdım, güçlü kalmak zorundaydım. Önce elimi Ali'nin kafasının altından yavaşça çektim, sonra Eren'e bakıp "İyi misin?" diye sordum.

Elinin tersiyle alnını sildi, kan bütün gömleğine bulaştı. Onu görünce tekrar yaşlar gözüme doluştu ama hıçkırığımı son anda yakaladım.

"Eren biliyorum bunu senden ist..."

Eren ben sözüme başlayamadan çöktüğü yerden kalktı, Ali'yi ondan beklemediğim bir kuvvetle yerden çekip kendi bedenine yasladı, ben de ona yardımcı oldum. Ali'nin gözleri baygın bir biçimde de olsa açılmaya başladı, benim elimi bulup sıkı sıkı tuttu. Eren ona baktı.

"Bu kendine geliyor gibi. Ben bir taksi çağıracağım. Öğretmenler okula doluşmadan, olay büyümeden hastaneye gitmemiz lazım."

Eren'in kanayan kaşına rağmen bencilce buradaki varlığına şükredip onun sözünü dinleyeceğimi belirtmek için kafamı salladım.

2 PrensDonde viven las historias. Descúbrelo ahora