Otuzbeş - Başına Gelebilecek En İyi Şey

4.3K 400 54
                                    

Ben yeni bölüm yayınlamak istiyorum ama siz bana 130 oyu çok görüyorsunuz😩

Gerçekten küstüm.

İnadım inat ama 130 u görmeden yayınlamam.

Okumak istemiyo musunuz yoksa !!

Okulun kapandığı gün Yankı ve Ali bizi birden bırakıp gittiğinde Doruk'u daha yakından tanımak durumunda kaldım.

Onu umursamaksızın kendi yoluma gidecektim ama peşimi bırakmadı. Takip etti. Laf attı. Bir nevi zorladı arkadaşlığa.

"Hişt, dahi çocuk?"

Önceleri direndim, hiç ona bakmadan yoluma gidersem beni rahat bırakacağını düşündüm.

"Taksi tutup Ali'yi buraya kadar takip ettim ben, yürüyerek benden kaçabileceğini mi düşünüyorsun?"

Mantıklı.

Sert bir hareketle durup ona döndüm.

"Ne istiyorsun?"

Omuzlarını silkti, suratında belli belirsiz bir gülümseme vardı.

"Bilmem, biraz konuşabiliriz. Zaman geçirebiliriz. Yapacak bir şeyin var mı?"

Yoktu.

Her şey eve gidip Yankı ve Ali'nin şu an birlikte ne yapıyor olduğunu tahmin etmeye çalışmaktan daha eğlenceliydi. Kendimi Doruk'a bırakmak en iyi seçenekti belki de şu an.

Kafamı kaldırıp ona baktım.

"Ne yapmak istersin?"

-

"İlk günden beri biliyorsun yani ha?"

Kafamı yavaşça salladım. Hayatımda ilk defa keşke şu an elimde bir sigara olsaydı dedim. Ama ben sigara içmem. Ali değilim ki ben.

Doruk benim hüzünlü tavrımdan etkilenmiyordu, sanki insanların ona içini dökmesine alışıktı. Ya da acıklı hikayelere alışıktı.

Ya da göründüğü kadar vurdumduymazdı.

Beni kolumdan tutup daha önce hiç gelmediğim kafe, kütüphane, sergi karışımı bir yere getirmişti. Biri bu şekilde söylese çok steril, sosyetik olduğunu düşünebilirdim ama geldiğimiz yer tam tersine salaştı. Kimse kimseyi rahatsız etmiyordu, her masa özgürce kendi dünyasında olabiliyordu başkaları müdahale etmeden.

Onda okuduğum hissin ne olduğunun gayet farkındayım aslında, acıklı hikayelere alışık olması ya da vurdumduymazlığı değil sebep.

Çok daha basit: Bana inanmıyor.

Bu durum daha fazla inkar edemedim ve kendimi tutamayarak sordum.

"Ben karşında acı çekerek anlatıyorum sana anlattıklarımı. Nasıl oluyor da sen bana inanmayabiliyorsun?"

Kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı, onu birden gafil avlamıştım.

"Ben hala alışamadım bu cin gibi olmana senin Sarı."

Asıl soruma cevap alamadığım için tekrar sordum.

"Neden inanmıyorsun bana? Sana neden yalan söyleyeyim ki?"

Önünde duran hafif soğumuş kahveyi eline aldı, büyük fincanı iki elinin parmaklarıyla çevreleyip öne doğru doğruldu.

"Çektiğin acıya inanıyorum. Sebebine inanmıyorum."

Kaşlarımı çattım.

"Biraz daha açıklar mısın?"

Kahvesinden bir yudum alıp güldü.

2 PrensWhere stories live. Discover now