Bir Cin Vakasi 5

1.9K 41 14
                                    

     o gece her şey normaldi. Sabah 7 ye kadar babamlarla poker oynadık. Uyandığımda saat akşamüstü 4 olmuştu hemen elimi cebime attım, anahtar cebimdeydi. Kalkıp ilk iş alt kata yöneldim. Kapıyı açıp içeri girerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Direk bilardo masasına yönelip toplara baktım. Beklediğim şey olmuş, topların yerleri değişmişti.
     Bu bana büyük bir kanıt olmuştu babamların anlattıklarının doğru olduğuna dair. O gün yine bir şey olmadı, normal geçti. Ama ertesi gün babam ve amcamla köye gidecektik.
     Ertesi gün babam amcam ben köye doğru yola koyulduk. Taşınacak şeyler varmış ondan beni de yanlarına aldılar. Her şeyi beyaz kartalın bagajına yükledikten sonra, köydekilerle konuşacakları varmış kahveye oturduk dinliyoruz. Tayfun abi geldi bize çoğu inekleri satan adam. Biraz işlerden konuştuktan sonra, bayadır dillerde dolanan değirmendeki define hikayesini ikinci baskı yaptı;
-Hüseyin abi(amcam), değirmenin hikayesini biliyorsun değil mi?
-biliyorum tayfun ne oldu ki?
-abi oraya bir gitsek diyoruz.
-çok tehlikeli be koçum onu düşündük ama cesaret edemedik
-abi ne olacak bea 5 6 kişi gittik mi hiçbir şeycikler olmaz metal dedektörü de almış bizim Hamdi. Hem tasini taragini giberim de gelir kazariz hep beraber.
-bi düşünelim bakalım…
Uzun konuşmanın ardından izinsiz kazı yasak olduğundan gece 1 2 gibi gitmeye karar verdiler. Beni ne bulaştırıyosun be . Baba sözü tabi, itraz edemedik.
     Saat oldu gece 12. Çiftlik köyün biraz dışında kaldığından hemen hazırlıkları yapıp büyükbabamın o zamanlar yeni aldığı sıfır, bagajı geniş bmw ye atlayıp köyün yolunu tuttuk. Herkesi alıp değirmenin yolunu tutmamız 00.30 u bulmuştu. Baştan beri kötü bir şey olacağını biliyordum ama kimseye renk vermedim korktu bu demesinler diye. Zifiri karanlık, toprak yolda önümüzü farlarla zorlukla görüyoruz. Değirmene vardık.
     Yüksek toprağın üzerine çıkarak farlar kapıyı aydınlatacak şekilde bıraktık arabayı. Bıraktığımız yer hafif eğimli, arabanın el freni çekik, vites r de inip bagajdan kazma kürek dedektör ve çalı makasını aldık. Tayfun abi kapıdaki otları kesti hep beraber içeri doluştuk anormal hiçbir şey yoktu. Babam dedektörle biraz gezinip öten yeri bulduktan sonra amcam eline kazmayı aldı, tayfun abi Hamdi abi ve ben elimizde küreklerle bekliyoruz. Bismillahirahmanirrahim diye amcamın ilk kazma darbesini yerdeki ince çatlaklı betona indirmesiyle…
   Arabanın alarmının çalmaya başlaması bir oldu. Bu kadar sağlam ve cuk oturan bir zamanlamayı hayatım boyunca hiç görmemiştim. Panikle bir anda dışarı fırladık ve gördüğümüz, el freni çekik geri viteste bıraktığımız arabanın çürümeye yüz tutmuş tahtalardan yapılmış değirmene doğru kaymaya başlamış olmasıydı. Babam koşarak siyah bmw nin açık camından kolunu sokarak inmiş elfrenini çekti. Kazma kürek ne varsa orda bırakıp, apar topar arabaya doluştuk.
     Yolda, sessizliği bozan tek şey arabanın çalmaya devam eden alarmıydı. Ve arabada bir tuhaflık olduğu çok rahat anlaşılıyordu. Durduk yerde birden gaz veriyor, frene basıldığında ya aniden duruyor, ya da hiç durmuyordu. Çiftliğe yaklaşık 500 metre kala zifiri karanlık çakıl-toprak yolun ortasında motor durdu. Motor durdu ama, alarm ve korna çalmaya, kafamızı sikmeye devam ediyordu. Şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Ve kimsenin dışarı çıkmaya gotü yemiyordu beyler kimin yer ki gecenin 2.30 unda zifiri karanlık, Allahın unuttuğu bir yerde kalakalmıştık. Amcam daha fazla dayanamayıp arabadan indi, kaputu açıp akünün kutbunu çekti. Alarm susmuştu ama farlar da gitmişti. Hamdi abi babam ve amcam motora bakarken biz tayfun abiyle arabanın bagajının arkasında fenerlerle etrafa bakıyorduk. Tek duyabildiğimiz belli belirsiz birkaç köpek havlaması ve kurt ulumasıydı.
     tayfun abiyle bir yandan etrafa bakıp, bir yandan da babamları dinleyerek kurt seslerini duymamaya çalışıyorduk.
-Hamdi ne oldu lan bu arabaya?
-valla ne bileyim hüseyin abi ama hemen sorunu halledip gitmezsek sonumuz hiç iyi olmayacak bea.
-hamdi haklı bir an önce siktirip gidelim burdan
...
konuşmalarıyla bilinçaltımdaki korkuyu bastırmaya çalışırken, tayfun abinin sabit bir yere bakakaldığını ve bacaklarının titremeye başladığını gördüm. adeta nutku tutulmuş, ne konuşabiliyor ne de hareket edebiliyordu. baktığı yere bakmayı hem merak ediyordum, hem de cesaret edemiyordum. sağa döndürerek tayfun abiye baktığım kafamı, ağır bir şekilde önğme doğru çevirmeye başladım. boynumun dönmesinden kaynaklanan, omurilik soğanımın çıkardığı sesi duya duya, her salise korkumun katsayısı arta arta dönüyordum o tarafa doğru. belki de delirmeme neden olan şeyi görecektim ama buna mecburdum. kafamı hizaya getirip, uykusuzluktan örümcek ağı bağlamış göz kapaklarımı ağır ağır açtım. karşımda gördüğüm şey, aslında bütün ailenin gördüğü, ama benim ruhumun kaldıramayacağı kadar ağır gerçekleri önüme seren bir varlıktı.

evet, o bahsedilen beyaz gömlekli adamı görüyordum. vücudum kilitlenmiş, dilim geriye çekilmiş ve korkudan buz kesilmiş bir beden ile zaten gördüklerim yetmezmiş gibi, her yönden beynimin içinde yankılanan bir ses duydum. "bilardo oyununu beğendin mi?"
     son duyduğum bu sesten sonra, gözlerimi evde, ikinci salonda açtım. amcam babam kuzenim hamdi abi tayfun abi herkes burdaydı. kafamı biraz kaldırdığımda başucumda kur'an-ı kerim okuyan büyükbabamı gördüm. ne oldu bana doğrulmaya çalışırken elleriyle göğsümden bastırıp kalkmamı engellediler. büyükbabam okumayı durdurduğunda, doğrulup 35 yıllık gıcırdayan koltukta oturur vaziyete geçtim. o gün bana hiç bir şey anlatmadılar ama, sonradan öğrendiğime göre, arabanın arkasında nöbet tutarken bağıra bağıra arapça bir şeyler söylemişim, arkasından birden yere düşmüşüm. uykumda da arapça kelimeler söyleyip sanki biriyle kavga ediyormuşçasına konuştuğumu görmüşler. işin tuhaf yanı, hiç bir zaman arapça öğrenmedim.

büyükbabam kur'an-ı kerimi kapatmasıyla pof diye çıkan sesle, 20 senedir kapısından dahi girilmemiş çiftlik evinin bulunduğumuz salonunda, sarı taşlardan yapılmış şöminenin üzerinde, çıkıntıya dayalı bir şekilde duran Hz. Ali'nin resminin yere düştüğündeki çıkardığı ses birbirine karışmıştı. bir anda ani bir refleksle herkes gözünü yere düşen resme çevirdi. artık bir tek ben değil, yaşadıklarımı görmüş olduklarından herkesin korkmaya başladığını hissedebiliyordum. herkesin üzerinde ölüm sessizliği vardı. büyükbabam kapadığına pişman olduğu kalın, işlemeli kur'an-ı kerim'in kapağını tekrar açıp kaldığı yerden okumaya devam etti. bir zararı dokunmadı bize o gece ama hayatımda büyük bir iz kalacaktı.

ertesi gün olduğunda artık kimsenin orada kalmaması gerektiği açıkça anlaşılmıştı. babamla ben bursaya, amcamlar babaanneme, büyükbabamlar da bir haftalığına öbür evlerine gitmek üzere hazırlık yapmaktaydık hep beraber.
     bir hafta sonra büyükbabamlar çiftliğe döndüğünde ne oldu biliyor musunuz beyler? bizi orda istemediklerini anladım. günde 30 kilo süt veren rekortmen ineğimiz, günde 3 kilo süt vermeye başladı. ve bundan da 5 gün sonra bütün ineklerimiz sırasıyla rahmetli oldu. çiftliğe ne oldu derseniz, battığımız için satıldı ve satın alan adamın bu başlığı okumasını istemiyorum. gel gelelim bana ve beyaz gömlekli adama, hala kurtulamadım bu şeyden. ara ara tuvalette aynadan görüp ürküyorum benle beraber geldi. sürülerce hocaya, psikoloğa gittim ama hiç biri sorunumu çözemedi. hocalar muska, psikoloklar uyuşturucu kıvamında ilaç verdi. ilacı kullandığım günlerde bile gördüğümden onu artık ilacı kullanmıyorum. bundan 20 veya 30 sene sonra bütün hayat hikayemi ve işlediğim suçları anlatacağım tabi hayatta olursam. haydi şimdilik kalın sağlıcakla.

Türkiyede Yaşanmış Cin Ve Hayalet Olaylari 2 (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin