Seni yalnız bırakmam

387 31 143
                                    

Jia karşısında fırfırlı eteği ile oynuyorken sabrı taştı ve bağırdı.

"Anlamıyorum, neden bu kadar ısrarcısın?" Düşen yüzü pişman hissettirmekten uzaktı. Saatlerdir bu parkta tartışıyorlardı zaten.

"Ben orada çalışıyorum ve sevgilimin de—"

"Ve sevgilinin de sana yakışır bir şekilde orada çalışmasını istiyorsun? Sen beni kendine layık görmüyor musun Jia?" Derin bir nefes bıraktı ve kafasını iki yana salladı. Yorgun hissediyordu. Ve öfkeli.

Sadece bir kız ile çıkmak istemişti. Onun kendisini sevmesini. Onu sevmeyi. Beraber sevgililerin yaptığı şeyleri yapmayı... Fakat Jia birlikte oldukları günden beri onu Kong'a girmesi için zorlamaktan başka hiçbir şey yapmamıştı.

Junhui istiyordu ki, Jia kendisini anlasın. Üstüne gelmesin. Belki ona henüz geçmişini anlatamazdı fakat Jia güven verebilirdi.

"Kısa bir ara verelim." Bir şey söylemesine izin vermeden arkasını dönüp parkın çıkışına doğru yürümeye başladı.

Biraz kafasını dinlese herkes için en iyisi olurdu. Belki de ablası yol gösterebilirdi. Onu daha fazla kendisiyle sıkmak istemiyordu ama başka kimi vardı ki? Annesi ve babası onu istemediğini söylerken her şeye rağmen yanında olan kişi ablasıydı. Sevebildiği tek kadın.

***

"Daha iyi gibiydin ama içten içe ne kadar yorgun olduğunu görebiliyordum. Junhui, seni böylece bitkinleştiren ne?" Dokunmadığı tabağından gözlerini ayırıp ona baktı. Göz altlarına kapatıcı sürmüştü ve dudakları da parlıyordu. Aynılardı. İyi görünmeye çalışıyorlardı ama değillerdi.

"Bir kızla..." Kafasını tekrar masadaki tabaklara çevirip mırıldandı. "...birlikteyim."

"Bu harika!" Gülümseyen suratı, parıltılı gözleri... Bunlar Junhui'nin halini farkedince hemen sabote oldular. İşte, onu üzen şeylerden biri de buydu. Junhui sadece annesi ve babasını değil, ablasını da hayalkırıklığına uğratıyordu. Hem de yaşadığı her saniye.

"Onunla birlikte olmak, ya da o, hoşuna gitmiyor, öyle değil mi?" Kafasını yavaşça sallayıp ablasını onayladı. Jia'yı sevmeye çalışmıştı, gerçekten. Hala içinde bir yerlere baskı uyguluyordu. En çok da kalbine. Fakat olmuyordu işte.

"Geçmiş geride kaldı Junhui. Eğer dikkatli olursan kötü şeyler yaşamazsın, kırılmazsın. Biliyorsun, ben senin yanındayım..." Yorgun bakışlarıyla birleşen gözlerini hızla kaçırdı. Onu çok iyi tanıyordu. Belki de, bir daha kimseyi sevemeyeceğini, çoktan o da anlamıştı.

"Çok güzel bir kız ama biliyorsun—"

"Güzel kızlar genelde aptal olur." Ablası gülüp pastasından koca bir parçayı ağzına attı.

"Şey, o kadar da zeki sayılmaz, haklısın." Kararsızca kafasını kaşıyıp o da gülmeye başladı.

"Onunla tanıştığımdan beri beni Kong'a girmem için zorluyor." Mızmızlandığında dudağının kenarına bulaşan çikolatayla dalga geçiyordu ablası. Peçete bulamayınca ağzını hırkasına sildi ve ablasının koluna vurdu.

"Ee, nasıl tanıştınız?" Ona en başından her şeyi anlattı.

İlk anda onu büyülediğini, ona aşık olduğunu sandığını ve geçirdikleri zamanları. Böyle düşününce gerçekten üzücüydü çünkü ona değer veriyordu.

"Arkadaş kalabilirsin en azından." Ablası omuz silkerek önerdi.

"İnan bana bunu umursamaz. Kong nasıl bir şey bilmiyorum ama onları etkisi altına alıyor gibi. Ya da böyle davranan tek kişi Jia."

AQUA VITAEDonde viven las historias. Descúbrelo ahora