Elimi bırakmadı. | Final

217 18 29
                                    

Yeni görünümüm ve birkaç ay öncesine göre daha olgun düşüncelerimle arabadan indim. İhtişamlı okul ilk geldiğimde olduğu gibi beni büyüledi. Bu sefer öğrenciler de büyüleyiciydi. Jihoon'un sergisi düşündüğümden daha çok ciddiye alınıyordu.

Bizim grubu aramak için gözlerimi çevrede gezdirdim. Sonra bana el sallayan Soonyoung'la o tarafa yürümeye başladım.

"İyi görünüyorsun." Gülümseyerek söyledi. Açık pembe saçları ve ona tezat takım elbisesiyle mükemmel görünüyordu, bir şey söylemedim. "Bizimkiler nerede?" diye sordum. Neden gergin olduğuma dair bir fikrim yoktu. İki gün önce hoşgeldin partimde hasret giderip deli gibi eğlenmiştik. Aramız çok iyiydi ama şu an sebepsiz bir gerginlik büyüyordu içimde.

"İşte geliyorlar." Jia Wonwoo'nun kolunda, Yujin ve Minji el ele bize doğru yürüyorlardı.

Gerginlik alaşağı oldu, dudaklarım bir gülümseyişle aydınlandı. Hemen sonra bize ulaştılar ve Wonwoo'yla sarıldık. Bu kısaydı. Anlarsınız, seni gördüğüme mutlu oldum gibi bir şeydi. Elit kesim buram buram lilyum kokuyordu ve Wonwoo'nun kendine has kokusu beni başka bir dünyaya çekmişti bile.

"Küçük hazırlıklar devam ediyormuş. Jihoon birazdan bizimle—"

"Geliyor!" Hepimiz kafamızı çevirip gözleri parmak uçlarında, hızlı hızlı adımlayan Jihoon'a bakmaya başladık. Kafasında şu eğreti beresi, sarı saçları ve normalden daha kırmızı dudaklarıyla sanki kendisi sergilenecekmiş gibiydi. Tüm gün izleyebileceğim bir eser olurdu şayet sergilenecek şey onun tabloları olmasaydı.

"Hepiniz buradasınız." Sesindeki heyecan beni güldürdü. Anında bakışlarının odağı oldum. "Komik bir şey mi var gege?"

"Sadece heyecanlıyız." dedim. Kolumu çaktırmadan Wonwoo'nun omzuna dayarken. O da "Öyleyiz." diyerek onayladı beni. Geldiğimden beri onda kalıyordum ve Jisoo tarafından rahatsız edilmemiştim. Bu lütuf gibiydi. Üstelik Kong'la yeni bir sözleşme de imzalamıştık. Her şey yerinde gibiydi fakat ben batırmamak adına çenemi kapalı tutmanın doğru olacağını düşünüyordum.

Soonyoung'un elini sıkıca tutmuş olan Jihoon dudaklarını yalayıp hepimize teker teker baktı. Aklında neler döndüğünü deli gibi bilmek istesem de o bakışlarını çözebileceğiniz biri değildi.

"Sergin için hepimiz heyecanlıyız Jihoon-ah! Biraz gülümseyebilir misin?" Minji şakıdığında Yujin de hemen "O zaman daha sevimli oluyorsun!" diye atıldı. Jia çoktan Wonwoo'nun kolundan çıkmış, gülümseyerek izliyordu sahneyi. Sonra bakışlarımız buluştu. Anlayışlı hale büründü ben rahatsız hissetmeden. Onunla konuşmam gerekiyordu.

"Gelmeyeceğini düşünüyordum." Bunu çoktan konuşmuş olsak da Jihoon parmağını havaya kaldırıp karşı çıkmama engel oldu. "Bilirsin beni ve buradakileri unuttuğunu düşünmüştük." Haklıydı. Ağzımı açmadan dinlemeye devam ediyordum. Gözlerim de ondaydı.

"Ama biliyordum. Sadece bu çatışmadan kimin sağ çıkacağına emin olamadığım bir zaman vardı." Gözleri bir saniyeliğine Wonwoo'ya kayıp bana geri döndü ve dudaklarında ona has gülüşlerinden biri hemencecik belirdi. Bu sırada benim ellerim terledi. "Neyse ki bataklığından seni çıkardı." Ben de güldüm. Sıkıntıyla. Herkes farkındaydı ama Jia'yla kendim konuşmadan rahat etmeyecektim.

"Çalışmalarını incelemeyi dört gözle bekliyorum." dedim sadece. O beni anlardı nasıl olsa. Mimiklerimi çözebiliyordu, tüm düşüncelerimi.

Kısa süre sonra açılış yapıldı ve kısa birkaç konuşmanın ardından sonunda o eşsiz tabloları görme fırsatını yakalayabildim. Dağılmıştık, sadece Wonwoo bir adım arkamdaydı. Hissedebiliyordum.

AQUA VITAEWhere stories live. Discover now