Junhui-ge

282 25 80
                                    

Yeşil şekerini toplantı masasının ortasına fırlatan Jihoon'la herkesin dikkati bir saniyeliğine ona kayıp tekrar eski halini aldı. Soonyoung hariç. O tamamen ilgi bekleyen küçük faresine odaklıydı.

"Seni tanıtmadan önce eğitmeliyiz." Jia sevimli bir şekilde söyleyip göz kırpınca rahatsız bir nefes aldım. Eğitimden geçmek ve insanlara sunulmak... Bu zorunluydu değil mi?

"Hadi ama bükme dudaklarını~" Siyeon atılıp dudaklarıma vurduğunda sıçradım ve masadan kıkırtılar yükselmeye başladı. Wonwoo ise sadece tebessüm ediyordu. Aklından neler geçtiğini deli gibi merak etsem de yalnızca dudağımı ısırıp gözlerimi kaçırdım.

Daha sonra Yujin elleri saçlarındayken "Eğitim bizim işimiz değil biliyorsunuz." diye söyledi ama hemen yanındaki ikizi "Ama yardım edebiliz!" diyerek itiraz etti. Bugün daha ayırt edilebilir durumdaydılar. Yujin'in saçları düz ve siyahtı. Elmacık kemiklerinin Minji'ye nazaran cidden daha çıkık olduklarını fark ettiğimde kendimi tebrik etmek üzereydim.

Minji tamamen kopuk, çocuksuydu. Saçları hala kıvırcık ve maviydi. Dudaklarında Yujin'inkiyle aynı olan kırmızı rujdan vardı. Ve bir erkek olarak bunlar bana yalnızca sanatsal geliyor, hormonlarımda bir tepkime yaratmıyordu. Sonra gözlerim Wonwoo'ya kaydı. Bugün belki de bininci kez. Suratı her zaman biraz sert ve somurtkan duruyordu fakat bu bile kızların bana hissettiremediklerini hissettiriyordu. Wonwoo yakışıklıydı, bunun da ötesi, içimde bir yerleri çok kötü etkiliyordu.

"Şşt," Ellerini gözümün önünde sallayan Jia'yla kendime geldim. "Beni tanımaları için can atmıyorum, yani fark etmez." Tüm umursamazlığımla omuz silktim. Kong'da bulunabilir, Wonwoo'yla daha fazla vakit geçirebilirdim. Hem Soonyoung da kafa dengi ve iyi biriydi.

Sonra toplantı odasının kapısı açıldı ve salaş kıyafetleriyle Siyeon çıktı karşımıza. Mutlu ve heyecanlı görünüyordu.

"Ah, üzgünüm geç kaldım." Boş olan yerlerden birine —Yujin'in yanına— bıraktı kendini. "Kahve isteyeceğim, almayı unutmuşum. Siz?" Telefonunu kulağına götürmeden önce önerdi. Aslında bir kahve fena olmazdı ama daha çok afallamış olduğumdan ağzımı açamadım. Sonra kahvesini getirdiler ve o da sonunda bize odaklanabildi.

"Evet beyler," Kızlara göz kırpıp "Ve güzel kadınlarım." diye ekledi. "Bu tatlı kız Paris'e gitmeden önce Junhui'mizin hoşgeldin partisini yapsak iyi olur!"

"Paris mi?"

"Ne diyorsun?"

Tabii ya. Neden mutlu olduğu anlaşılıyordu.

"Şartlar şartlar... Yarın gece uçağım kalkıyor. Bir ay sonra döneceğim galiba, kesin olmadığını söylediler." Pembe saçlarını savurdu. Şimdiye gülmekten çenesi ağrımış olmalıydı ama o bunu önemsemiyordu.

Wonwoo ona gülümseyip "Tebrikler." dediğinde ben de atılıp "Tebrik ederim Siyeon." dedim.

"Seni şanslı muffin~" deyip sırıtan Soonyoung o kadar sevimli görünüyordu ki, öncesinde Wonwoo yüzünden hızlanan kalbim şimdi onun tatlılığıyla çalkalanıyordu. Ama hemen sonra Jihoon yeşil şekerden sonra yemeye başladığı turuncu şekeri —portakallı şekerden nefret ederim— onun ağzına tıktı konuşmasını engellemek için. Siyeon'un kahkaha atmasına sebep oldu bu. İçimden, neyin ortasına düştüm ben, diye yakınsam da keyifliydim sanırsam.

AQUA VITAEWhere stories live. Discover now