İşte, bu sonsuz kalkıyor önümüzden Wonwoo.

145 14 17
                                    

"Onları tanımıyorsun, kes sesini!" Jihoon fazlaca sert olduğunun farkında olsa da içinde bir yerde delicesine yükselen sahiplenme duygusuyla baş edemeyişi bunun tek sebebi. Onun tarafından azarlanmaya alışmış olan Toshimi dudaklarını büküp kayan tuvalini tekrar kavrıyor kısa bir üzgünüm eşliğinde. Neden hala onun yanında olduğu muamma, ezilmek hoşuna mı gidiyor bu çocuğun?

Jihoon şapkasını kafasına oturtup duvardan ayrılıyor. Fakat tam yürüyeceği sırada —Toshimi'nin kafası eğik, öylece Jihoon'un çekip gitmesini bekliyor— koca resim çantası düşüyor ve büyük bir gürültüye sebep oluyor. Koridordaki birkaç öğrenci ona dönüp arasında fısıldaşıyor ve Jihoon utanmış hissediyor. Eğilip de o çantayı almak, tüm gururunu ayaklarının altına almak gibi bir şey o an için. Sinirden çenesi titriyor, elleriyle.

Sonra yere eğilip çantasını toparlayan Toshimi giriyor görüş açısına. Kes şunu, diye kızmak istiyor fakat iki dudağı da sıkıca kapalı. Sessizce onu izliyor. Çantasını toparlayıp ona gülümseyişini ve "Hadi gidelim." deyip koluna girdiğinde de sırtını. Uysal bir kedi oluyor anlayacağınız. Ve o böyle bir kabullenişi ilk defa yaşıyor. Toshimi kendisini bir şekilde, zorla, güç-bela, güzelce kabul ettiriyor.

***

"Onu narin bir çiçek olarak görüyorsun." Işıltılı gülümsemesi dudaklarında parlıyor; bulutlar bugün güneşi örtememişler, yazık.

Wonwoo onun sözleriyle farkına varmadan sırtını dikleştiriyor. Neden sonra "Ben güzel olan her şeyi narin bir çiçek olarak görmem mi?" diye mırıldanıyor hoş bir ifadeyle. Junhui ona göre tabii ki güzel. Ziyadesiyle acı çekmiş ve hasar görmüş bir çiçek gibi. Narin bir çiçek. Soonyoung haklı olmalı.

"Peki nasılsınız?"

Sıkıntıyla iç çekiyor, Junhui'yi o sabah yanında bulamadığında kötü hissetmişti fakat onun savaştığının da farkında olduğundan elinden gelen tek şey zaman vermekti.

Wonwoo gerektiği gibi davranmaya çalışıyordu. Dün öğleden sonra Jisoo'yu arayıp onu sorduğunda sevinmişti de. Mutsuz olmamasını istiyordu Junhui'nin. Her ne ile savaşıyorsa kendine zarar vermemesini... Seulgi ona iyi geleceğini düşündüğü biriydi. Sorunlarında yardımcı olacak biri. Ya da sorularında.

Wonwoo gülümsüyor.

"Cidden Jisoo'ya çok mu kötü davranıyor?" Oturuşunu düzeltip öne doğru eğiliyor ve dirseklerini dizlerine yaslıyor. Junhui hakkında konuşmak onu böyle mutlu etmemeli ama ediyor. Onu çoktan sahiplendiği açık.

Soruya karşı suratını sıvazlayan Soonyoung kısa bir kahkaha atıyor. "İnan bana onun bu kadar sivri dilli olduğunu tahmin etmemiştim!" Beraber gülüyorlar. O an Wonwoo onu nasıl da özlediğini düşünüyor ve beklemeden dudaklarından dökülüyor bu: "Onu özledim."

"Bunu görebiliyorum..."

"Bu süreç ne kadar sürecek bilmiyorum ama..." İç çekiyor. "En son kimi böyle özlemiştim ki?" Gözleri dolacak gibi hissediyor fakat kendini hemen dizginliyor. Çoktan külleri denize karışmış birini hatırlıyor. Kalbi acımayı uzun zaman önce bırakmıştı.

Soonyoung onu anlıyormuş gibi bir ifade oturtuyor suratına oturduğu sandalyeden kalkmadan önce. Nasıl sıkıntıyla dolduğu belli, ortamı acilen yumuşatmalı ve doğruca Jihoon'u almaya gitmeli.

"İki ay sonraki sergiyi hatırla, hepimiz orada olacağız." Wonwoo gülümsüyor ve "Haklısın." diyor fakat içten içe korktuğu bir şey var. Anlamlandıramadığı bir şey.

AQUA VITAEWhere stories live. Discover now