12| Yeni Bir Dostluk

2.7K 107 10
                                    

* Bu bölümden itibaren yabancıların söylediği İngilizce şeyleri Türkçe olarak yazacağım. Aralarda çevirmek zor oluyor, veya ''İngilizce olarak dedi'' yazınca saçma oluyor. O yüzden yabancı isimlerin Türkçe konuştuğunu okursanız şaşırmayın, sadece öyle yazıyorum :) xxx *

Yine bir New York sabahı daha. Evet saçma oldu farkındayım, ama ne yapayım. Alışamıyorum işte! Ah. Tamam. Normal bir sabah. New York olduğunu biliyoruz, Mira saçmalamayı keser misin?

Rüzgar'ı uyandırmak için odasına gittim. Hala öküz gibi uyuduğunu düşünerek odaya dalıvermiştim ve o an! Rüzgar kalkmış, giyiniyordu. Evet evet, ben odaya girdiğimde o giyinmekle meşguldü. Boxer'ından başka bir şey yoktu üstünde. Aman Allah'ım, hemen odadan çıkmak istedim fakat yapamadım! Ne oluyordu bana?! Öylece durmuş onun kaslarına bakıyordum. Mükemmellerdi, evet fakat rezil oluyordum. Son anda hemen kendimi odanın dışına atmayı başardım. Utancımdan kıpkırmızı olmuştum. Ben odama gidip hazırlandım, dışarı çıktığımda Rüzgar'ın kapıda beklediğini gördüm. Onu görünce yine kıpkırmızı kesildim. Peki ya o? O küstah bir kahkaha atıverdi! Şapşal şey! 

''Ne gülüyorsun be?'' dedim, 

''Çok komiktin de ondan'' dedi sırıtmaya devam ederek.

''Nedenmiş? Sadece uyuyorsun diye düşünüp uyandırmaya gelmiştim. Başka bir şey olmadı, hem ben bir şey görmedim bile.'' dedim. Yalan söylediğim mimiklerimden anlaşılıyordu kesinlikle.

''Aaa öyle mi? Bir şey görmedin mi? Peki ya karın kaslarım?'' dedi Rüzgar. Beni deli etmeye çalışıyordu sanırım. 

''Fazlasıyla seksiler.'' dedim. Bunu demiştim, inanamıyordum.

''Her kız aynı şeyi söylüyor bebeğim!'' dedi. Ne yani? Her kız onun karın kaslarını mı görüyordu? 

''Bugün okula o karın kaslarını seksi bulan her kızla birlikte gitmeye ne dersin? Ben tek gitmeyi düşünüyorum da.'' dedim sinirli bir ses tonuyla. Tam merdivenlere doğru gidiyordum ki Rüzgar kolumdan tuttu, ''Ama onlar bir iki günlük hevesler, sense benim aşık olduğum kızsın. Anladın mı?'' dedi. Ardından bir şey söylememe izin vermeden dudaklarıma yapıştı. İlk öpücüğüm, merhaba!

Pek romantik değidi belkide, ama sonuçta ilk öpücük ilk öpücüktür. Bu arada Rüzgar'a aşık olduğumu kendime kabul ettirmiştim. Dudaklarını dudaklarımdan çektiğinde bana baktı, güzel gözleri aklımı başımdan alıyordu...

''Şimdi prenses, ömür boyu aşık olduğum kız olarak kalmaya ne dersin?'' dedi. 

Ne diyeceğimi bilemedim, ''Sen de ömür boyu benim aşık olduğum adam olarak kalırsan neden olmasın?'' diyebildim. ''Anlaştık o zaman!'' dedi. El sıkıştık, ne kadar romantikti. Sanırım artık çıkıyorduk. 

Daha sonra daireden çıktık, kapının önüne indiğimizde Rüzgar kolumdan çekiştirerek bir yere götürdü, biraz daha ilerdikten sonra mükemmel bir arabanın önüne gelmiştik. Ne yaptığını anlayamadım, ''Hadi taksi gelmek üzere okula geç kalacağız!'' dedim. ''Ne taksisi?'' dedi, ''Okula gideceğiz ya?'' dedim, ''Artık bununla gideceğiz'' dedi. İnanamıyordum, bu araba Rüzgar'ın mıydı? ''Bu..Bu senin mi?'' dedim kekeleyerek. ''Hayır, BİZİM'' dedi. Bu araba BİZİMDİ.

Arabaya binip okula doğru gitmeye başladık.

Okula geldiğimizde tüm gözlerin bizde olduğunu fark ettim, arabaya mı bakıyorlardı, bize mi? Hayır. İkisi de değil. RÜZGAR'A BAKIYORLARDI! Rüzgar arabadan inip kapımı açtı, elini bana uzattı. Onun elini tutarak arabadan indim. Size güzel bir cevap olmuş muydu bu sürtükler?

El ele okula girdik. Herkes bana kıskanç bakışlar atıyordu, umurumda mıydı? O benim sevgilimdi. 

Daha sonra sınıfa girdik ve derse geçtik. Hoca bir şeyler anlatıyordu, bense dinlemiyordum. Rüzgar'a bakan kızları süzüyordum. Dikkatimi fazlasıyla dağıtıyorlardı. O sırada hoca bana bakmaya başladı, şimdi yanmıştım... Sonra dersle ilgili bir soru sordu, öylece kalakaldım. Dinlemiyordum tabii. Ben öylece hocanın kızgın bakışlarıyla mücadele verirken, bir çocuk araya girdi. ''Bay McGree, o daha okula yeni geldi Türkiye'den. Ve dilimizi çok iyi bilmiyor. Bu yüzden dersi anlamakta güçlük çekiyor, suç onda değil.'' dedi. Çocuk beni mi savunuyordu? İnanamıyordum. Ona bir teşekkür borçluydum! Hoca, yani Bay McGree (Adını yeni öğreniyordum, garip) ''Pekala'' dedi ve derse döndü. Kurtulmuştum! Beni savunan çocuğa döndüm, bana baktı ve göz kırptı. Bende gülümsemiştim. Biraz da utanmıştım sanki?

Ders bittikten sonra çocuğa teşekkür etmek için yanına gidecektim, ki o benim yanıma geldi. ''Selam, ben Miller.'' dedi. ''Selam, bende Mira. Az önce yaptığın şey için çok teşekkür ederim, sana minnettarım!'' dedim. ''Önemli değil Mirya'' dedi. Dilinden dolayı adımı anlayamamıştı ve telaffuz edemiyordu. ''M-İ-R-A'' dedim heceleyerek. Gülümsedi, ''MİRA'' dedi. Birlikte kantine doğru yürümeye başladık. ''Ee alışabildin mi?'' dedi Miller. ''Eh işte, çalışıyorum'' dedim gülümseyerek. ''Okuldan sonra bir şeyler yapmaya ne dersin?'' dedi, ben cevap verecekken arkadan bir ses geldi. ''HAYIR DER'' bu Rüzgar'dı. Miller neye uğradığını şaşırmıştı, ''Sen kimsin?'' dedi arkasını dönüp Rüzgar'a bakarak. Rüzgar da ''Sevgilisi'' dedi, ''Peki ya sen?'' . Miller da ''B-ben, biz daha yeni tanıştık yani. Arkadaşız sanırım?'' dedi bana bakarak. ''Evet, arkadaşız'' dedim. Sonra Rüzgar, ''Planlarınızı daha sonra yaparsınız bizim bir yere gitmemiz gerek!'' dedi kolumdan çekip beni Miller'dan uzaklaştırarak. Ne yapıyordu bu? Miller'dan oldukça uzaklaştığımızda durduk. ''Ne yapıyorsun sen!'' diye bağırdım. ''Seni arkadaş ayağına kandırıp sevgilin olmaya çalışanların elinden kurtarıyorum!'' dedi. ''Saçmalama, o bana derste yardımcı oldu. Bay McGree'nin cezasından kurtardı. Sadece arkadaş olmaya çalışıyordu. Hem bence sevgilisi vardır, ne de olsa bu kadar yakışıklı bir çocuk boşta kalmaz'' dedim. Rüzgar'ın gözleri ateş gibi parlamaya başlamıştı.

''Yakışıklı ha?'' dedi sinirle. ''Evet yakışıklı'' dedim. Tam kızgın kızgın bir şey söyleyecekti ki, ''Ama senin kadar değil'' diyerek onu öptüm. Bu onu yatıştırmak için yeter de artardı bile! Akıllı ben. 

''Heh şöylee'' dedi şapşalca sırıtarak. ''Sınırı zorlama istersen'' dedim, ''Tamam tamam'' dedi. Salak şey ya. Nasıl da kıskanıyormuş beni, hahaha. ''Şimdi izin verirsen Miller'la planlarıma devam edeceğim?'' dedim. ''Ne?'' dedi Rüzgar şaşırmış bir şekilde. ''Yapma ama Rüzgar, sadece arkadaşız. Bu okulda arkadaş kazanmak istiyorum. En azından bir tane?'' dedim. ''Evet haklısın. Bir tane, çok yakışıklı, sana asılan bir arkadaş istiyorsun değil mi?'' dedi. Yine sinirlenmişti. ''Sen benim sevgilimsin, o benim arkadaşım. Bana asıldığını hissedersem emin ol arkadaşlığımı sürdürmem. Şimdi mantıklı davran.'' dedim. Çok ciddi konuşmuştum. ''Peki tamam git plan yap onla'' dedi. ''Teşekkürler anlayışın için'' dedim, yanağın bir öpücük kondurdum ve yanından uzaklaşıp kantine geldim. Miller neredeydi acaba? Çok yazık olmuştu çocuğa. Sonunda onu buldum. Kantinde bir masada tek başına oturmuş yemek yiyordu. Koşarak yanına gittim, ''Şey az önce olanlar için çok çok üzgünüm. Sevgilim yanlış anladı o yüzden. Kendisi biraz kıskançtır da'' dedim bir solukta. Güldü, ''Önemli değil anladım'' dedi. Ama üzgün görünüyordu. ''peki ya sana ne oldu?'' dedim. ''Yok bir şey.'' dedi. ''Var, biliyorum anlatmalısın'' dedim. ''Tamam, sevgilimden ayrıldım.'' dedi. ''Neden?'' dedim, ''Beni aldattı'' dedi ve yemek yemeyi bıraktı. Bu okuldakilerin hepsi böyleydi sanırım. Tatlı çocukları önce kullanıp, sonra kağıt mendil gibi çöpe atarlar. Ah, klasik şeyler. Tabii bunları Miller'a söleyemezdim. ''Üzüldüm Miller, gerçekten üzüldüm. Ama bir şey diyeyim mi? O kaybetti.'' dedim. Gerçekten üzgün bir ses tonuyla. Çünkü üzülmüştüm. Çocuk çok yıkılmış görünüyordu, ''Neden ki?Neden o kaybetsin? Onun etrafında bir sürü erkek var.'' dedi. ''Sen çok iyi birisin Miller, o seni kaybetti.'' dedim ve gülümsedim. Ardından o da gülümsedi, sonra kantinden çıktık. Bugün bir kaç dersim daha vardı, istemsiz bir şekilde o derslere de girdim. Ardından zil çaldı,işte okul çıkışı! HARİKA.

Çıkışta ben Rüzgar'ı bulmaya giderken Miller da beni arıyordu. Bulduğunda sevinerek yanıma koştu, ''Şey, bir şeyler yapalım mı?'' dedim. O sırada Rüzgar'ın bize doğru geldiğini gördüm. Ne diyeceğimi bilemedim. ''Bilmem ki, ne yapacağız? Ben henüz buraları bilmiyorum.'' dedim. ''Sinemaya gitmeye ne dersin? Güzel bir film var şu an.'' dedi Miller. Rüzgar yanımıza gelmişti bile, ''Sinema mı!?''' dedi Rüzgar. ''Evet?'' diyen Miller şaşırmışa benziyordu, ''Ne yapacaksınız sinemada?'' diyen Rüzgar, adeta sinemanın icatından habersiz gibiydi. ''Film izleyeceğiz Rüzgar.'' dedim. ''Tamam bende geliyorum öyleyse'' dedi Rüzgar, Miller da gülümseyerek kabul etmişti. Ama biraz rahatsız olduğu her halinden belliydi, en azından ben anlamıştım.

Biz Rüzgar'ın, pardon BİZİM arabayla, Miller da kendi arabasıyla gidecekti. Sinemada buluştuk.

Güzel bir komedi filmine girdik, Miller benim yanıma oturacakken, ''Orası benim!'' dedi Rüzgar şakayla karışık bir biçimde. ''Ah, tabii'' dedi Miller bozuntuya vermeyerek. Ben - Ortamızda Rüzgar - onun yanında Miller olarak oturmuştuk. Ne güzel! Filmde komik sahnelere Rüzgar kahkahayla gülüyordu. İnadına mı yapıyordu bilemiyordum. Ben ve Miller hiç gülmüyorduk. Film sonunda bitti ve sinemadan çıktık. Herkes evine gidecekken Miller yanıma geldi, ''Mira numaranı alabilir miyim?'' dedi. ''Tamam'' dedim ve telefonuna numaramı yazdım. Ardından ayrıldık, arabada Rüzgar'a tek kelime etmemiştim.

İntikamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin