2.6

4.1K 390 110
                                    

Kimseden ses çıkmayınca Jimin'e dönerek kesilmiş cümlesine devam etti.

"Her neyse, her ihtimale karşı yanında silah getir. Çünkü içimden bir ses, tarih tekerrür edecek diyor.

**********

"Gerçekten bunu yapmak zorunda mıydın?" yeni vardıkları hava limanından bavulunu sinirle çekiştirerek uzaklaşırken konuştu kısa boylu genç.

Büyüğün mantıksızca hareket edip dikkat çekmelerine sebep olmasından hiç hoşlanmamıştı.

"Neyden bahsettiğini bilmiyorum fakat bu sorunun cevabı olarak evet demek istiyorum." taktığı güneş gözlüğünü burnuna doğru kaydırarak küçüğüne munzur bakışlar atarken hafif tebessüm etmişti Jungkook.

"Bundan sonra telefonda silahlar veya planlar hakkında konuşurken sesini alçalt en azından! Tutuklanmak mı istiyorsun?" büyüğünün getirttiği arabanın bagajına elindeki bavulu bırakırken burnundan soluyarak konuştu.

"Jimin biz şu an Japonya'dayız ve ben telefonda Korece konuştum. Beni anlamadılar. Bu kadar evham yapmana gerek yok." kendisi de bavulunu bagaja koyarken bıkkınlıkla konuştu.

"Japonya'dayız diye her yerde Japon olacak diye bir kaide mi var aptal? Burasının ne kadar turist çektiğinin farkında değil misin, özellikle bizim ülkemizden! Ya birisi seni duyduysa? Ya yakalanırsak?" ellerini sinirle saçlarına geçirdikten sonra sanki aklına bir şey gelmiş gibi birden panik içindeki halinden kurtuldu ve ciddileşerek büyüğüne dönerek konuşmaya başladı.

"Eğer olur da tutuklanırsak, bütün suçu senin üstüne yıkar ve beni zorla kaçırdığını söylerim. Yani seni kurtarmamı falan ümit ediyorsan şimdiden unut bunu." yüzünde milim oynamadan konuştu. Biraz da olsa büyüğünün gözünü korkutarak onun mantıklı davranmasını sağlayabileceğini umuyordu fakat unuttuğu bir nokta vardı, bahsi geçen kişi Jungkook'tu.

"Öyle bir şey olmayacak. Ha olursa da kendimi kurtarmak için sana ihtiyacım olmaz." tahmin edilebileceği gibi ciddileşen yüz ifadesi ile karşılık verdi genç adam. Küçüğünün ona bu şekilde yaklaşmasının sebebinin kendisinden nefret ettiği için değil de olur da yakalanırlarsa intikamının yarım kalmasından korktuğu için olduğunu biliyordu fakat yine de kötü hissetmeden edememişti.

Jimin ile tanıştığından beri kendini bir şekilde ya kötü hissederken ya da diken üstünde buluyordu. Ha zaman zaman mutlu ve rahatlamış hissediyor olsa da genel olarak vücuduna ve aklına hakim olan duygular bu yöndeydi.

Ne kadar ona karşı bir şeyler hissetse de güvenmek konusunda hep tereddütte kalıyordu. Sahip olduğu bilgi birikintisine olan güveni sonsuzdu fakat iş kendi hayatını o küçük ellere teslim etmeye gelince kocaman bir duvara tosluyordu. Bunu yapmazdı, yapamazdı.

Tanıştıklarından beri zaman zaman kendini empati yaparken bulmuştu. Kendisini o olarak hayal ediyor ve durumlara o nasıl tepki verirdi diyerek yaklaşıyordu. Bunu yapması ise işleri kolaylaştırmak yerine daha da karmaşıklaştırmış ve içine şüphe tohumları ekmişti.

Rakibi küçüğün babasıydı ve ne yaşamış olurlarsa olsunlar, aralarında bir kan bağı vardı. Onlar baba ve oğuldu.
Jimin ne kadar ondan nefret ettiğini söylese de içinde bir yerlerde babasına bir sevgi beslediğinin farkındaydı Jungkook ve bu onu delicesine korkutuyordu. İş en sona geldiğinde saf değiştirmesi adeta bir yıkım olurdu büyük olan için.

Peki ya belki de şu anda bile babasının safındaysa ne yapardı Jungkook? Sevdiği birisinin onu içten fethetmeye çalıştığını düşünmek bile midesinin bulanmasına sebep oluyordu.
Düşüncelerine yanından gelen mırıltılar ile son verdi ve kırmızı ışığı bahane ederek yanına döndü.

Justice◾pjm+jjkWhere stories live. Discover now