8. Bölüm- Leblebi

6.6K 287 33
                                    

Mina'dan

Leblebi...

Çorum leblebisi hemde...

Bartu'nun elindeki küçük siyah noktalı sarı leblebiye özlemle baktım. Kendi evimde çok yerdim bundan ve acayip karın doyuruyordu. Gözlerimi daldığı yerden Bartu'nun yüzüme leblebi atmasıyla çıkardım. Boş bakışlarımı dipsiz mavilere dikip sorarcasına baktım ona.

"Daldın gittin, hayırdır??"

Omuz silkip bakışlarımı elindeki leblebiye çevirdim. Canım çekiyordu ve bana vermiyordu! Hem benim ayağım burkulmuştu ve onunda bana bakması gerekiyordu! Haksızlık bu!

"Hiç öylesine işte..."

"Canım leblebi çekti desene şuna." dediğinde gözlerimi ona diktim.

"Ne alaka? Leblebiye bakarken dalmışım işte. Hem açıklama yapmak zorunda mıyım ben sana?"

Gözlerini umursamaz bir tavırla televizyona dikip omuz silkti ve "Yaptın bile." dedi gıcık edici ses tonuyla.

Sinirlerimi bir çırpıda yükseltebilen bu şahsiyete şaşkınlıkla bakakaldım. Yerimde başkası olsa çoktan tepesine binmişti bu kendini beğenmişin. Ama ben öyle sabırlı öyle merhametli bir insanım ki hiçbir şey yapmıyordum.

Sen şuna mahkumdan korkuyorum desene...

İç sesimin götüne tekme atıp arkasından küfür ettim ve o kaçarak uzaklaşırkende gözlerimi devirdim. Canımı sıkıyordu işte...

Ayağa yavaşça kalkıp arka odaya sarsak adımlarla gittim ve kapıyı çarparcasına kapattım. Onunla münakaşaya girmeyi düşünmüyordum... Canıma susadığımı hiç!

Kollarımı göğsümde bağlayıp camın önüne topallayarak geçtim ve dışarıda soğuğun etkisiyle sallanıp duran yapraklara baktım. Ayak bileğim biraz iyileşir gibi olmuştu ama onu kullanamamak beni kahrediyordu. Her seferinde bana iyi olduğumu söyleyerek yerinden kalkmıyordu e bu benim canımı sıkıyordu. En çok canımı sıkansa acayip derecede güçsüz olmam ve ona cevap veremeyip himayesi altına girmemdi.

Acaba babam şu an ne yapıyordu?? Beni merak etmiş miydi?? Bence o üvey kardeşim olacak Pusat'a ilgi besliyordur ve üvey annemede getirdiği paraları avucunun içine veriyordur. Ahh! Gözünü bir açamadım gitti şu adamın!

Kapının açıldığını duyduğumda omzumun üstünden arkama kısa bir bakış attım. Al birde bu salak vardı... Ben hangi biriyle uğraşacaktım Allah aşkına?

Önüme döndüm dipsiz okyanus rengini andıran mavilerle karşılaşmamak için. Ona baktıkça içimde bir yerlerde anlam veremediğim bir boşluk yerini değişik şeylerle dolduruyordu. Ama ben o boşluğun dolmasını istemiyordum! Orası öylece bomboş kalacaktı ve ben o boşluğa ölüp giden annemi dahi koymayacaktım!

Ensemde bir nefes hissettiğimde yoğun çikolata kokusu başımı döndürmeye yetmişti. Olduğum yerde irkilip kocaman olmuş gözlerle dışarıdaki ağacın birine odaklanmıştım. Neden beni sinir ettiği halde onun etkisi altına giriyordum??

"Bu kapılar bir daha çarpılmayacak, anlaşıldı mı?" dedi sert kokan keskin nefesini enseme üfleyerek. İçimdeki kopan fırtınalara anlam veremediğimden dolayı ne edeceğim hakkında en ufak bir fikrim dahi yoktu. Sinirimi ondan çıkartmanın zamanı gelmişti belkide...

Gözlerimi devirip "Seni rahatsız mı ettim??" dedim mesafeli ses tonumla.

Beklediğini görmüştüm camdaki yansımasından ama umursamadım. Madem ki o benim canımı sıkıyordu bende onun canını sıkacaktım. Gıcıklığı ikimizde nihayetinde yapabilirdik!

Hapishane KaçkınıWhere stories live. Discover now