2. Bölüm

5.4K 315 18
                                    

"Yani onunla tanıştım," diyerek yazmaya devam ettim. "Biraz sigara kokuyordu, biraz da nane. Siyah saçları özenle taranmıştı, ama yine de dağınıktı, saçları hep dağınıktır, ne kadar düzeltmek için uğraşırsa uğraşsın. Suratında hafif bir çizik vardı. Bunun nedenini ona sormadım, çünkü bilirsin, hiçbir şeyi olmadığım birini sorgulayamam." Duraksadım. "Sanırım anlatacağım şeyler bu kadar. Bana karşı ne kadar nazik olduğunu anlatmama gerek yok, çünkü o Calum lanet olası Hood. Yani her zaman kibar ve doğaldır, değil mi? Ya da hayranı olduğum için böyleydi, her neyse. Bir ucube gibi davrandığımın, ve şuan ağlamamın gereksiz olduğu apaçık bir gerçek olmalı, ha? Sanırım gitmeliyim. Hoşçakal."

Günlüğümü kapatıp avuçlarımın arasına aldım. Bu kadar etkileyici olmamalı, diyerek düşündüm kendi kendime. Bu kadar çok bağlanmamalıyım. Günlüğün son sayfasını açtım. Orada duran ve uzun süredir para biriktirmemin sonucuyla elde ettiğim konser biletine bir bakış atarak, Yeniden geliyorum, dedim sesli bir şekilde. Ve bu sefer her şey daha profesyonelce olacak. Söz veriyorum.

*

M&G alanına biraz daha yaklaşarak, hayallerimin yeniden gerçekleşeceğine inanmak istedim. Bacaklarım zaten titriyordu ve tam karşımda duran Calum, bunun durmasına kesinlikle yardımcı olmuyordu. Derin bir nefes çekerek, onlara doğru yürüdüm. Hepsi orada sırayla durmuş, sırıtıyordu. Yoruldukları belliydi. 

"Hey, merhaba," dedim titreyen dudaklarımla. Her an bayılabilirdim ve bu kimsenin umrunda olmazdı.

"Ah, bu video günlüklerindeki kız," diyerek kahkaha attı Michael. "Sarah, değil mi?"

Utandığımı belli etmek istemesem de, kızaran yanaklarım beni kesinlikle ele veriyordu. Ayaklarımı birbirine yavaşça sürttüm ve kafamı kaldırmadan, "Evet," diyerek cevap verdim. "Sonuna kadar izledin mi?"

"En zevkli kısmı sonuydu zaten dedi," şımarık bir gülümsemeyle.

"Kızla uğraşmayı bırak, beyaz kafa!" dedi Luke, Michael'ın sırtına atlayarak. Yanağına sulu bir öpücük kondurunca, Calum kaşlarını çatmış bir şekilde ikisine doğru bakıyor, Ashton ise kahkaha atmakla yetiniyordu. Ben ise gülmek ve gülmemek arasında kesinlikle zor bir karar vermek zorundaydım.

"Kendinize bir yatak odası tutun," dedi Calum yarı-kızgın bir tavırla. "Luke, beni aldatmanın sonucunu fena ödeyeceksin."

Fotoğrafımızı çekecek olan adam, bıkkın bir tavırla öksürdü. "Fotoğraf çektirecek misiniz yoksa buradaki herkese sizin beş para etmez, ukala gençler olduğunuzu söyleyeyim mi?"

"Pekala," diyerek ellerini kaldırdı Ashton. "Sarah, Calum'ın yanına geçmek ister misin?" Calum gözlerini devirdi, benimse yanaklarım kızarmıştı. Heyecandan avuçlarım terliyordu ve bunu gidermenin hiçbir yolu yoktu. Onu ilk defa görmedin, diyerek kendimi ikna etmeye çalıştım. Onunla daha önce de karşı karşıya geldin ve bunu atlattın. Yeniden başarabilirsin. 

Calum hızlı adımlarla yanıma geçti ve sağ kolunu omzuna attı. Diğer tarafıma Ashton geçti ve biraz eğilerek sırıttı. 

Bum. 

Flaş patladı. Adam yine aynı sinir bozucu tavırla, "Fotoğrafları yarın resmi siteden alırsın," diyerek beni kapı dışarı etti. Açık bir şekilde söylememişti ama ima ettiği şey buydu.

"Pekala," diyerek yanıma geldi Calum. Beni diğerlerinden uzak bir köşeye çekmiş, fısıldıyordu. "Benimle aynı gün doğduğunu neden söylemedin?"

Gözlerimi kocaman açarak ona baktım. "Bunu nereden biliyorsun?"

"Twitter sayfana bakmış olabilirim," dedi dudaklarını yalayarak. "Bunu belirtmeliydin."

"Ne önemi var ki?" diyerek omuzlarımı silktim. "Nasılsa bir daha asla görüşmeyeceğiz."

"Neden öyle dedin?"

"Bilmem, buraya bir daha gelirseniz, yeniden bir M&G bileti alabileceğimi sanmıyorum." Beni yanlış anlayabileceğini biraz geç kavrayarak hemen düzelttim. "Yani, bir daha bu kadar heyecanla baş etmeye çalışırsam ne olur bilmiyorum. Seni gördüğümde avuçlarımın terlemesine, kalbimin birden hızlı bir şekilde atmasına veya bacaklarımın titremesine engel olamıyorum. Bir daha aynı şeyler olursa, yeniden hastaneye kaldırılabilirim ve bu, inan bana, istediğim en son şey."

Kaşlarını kaldırdı ve beni süzdü. Yerin dibine girseydim daha iyi olurdu, diye düşündüm. Bu, ona söylememem gereken şeyler listesinde birinci sırada yer alıyordu ve ben söylemiştim. "Ne hastanesi?"

"Önemsiz," bakışlarını üstümde gezdirdi. "Cidden."

Gözlerini devirdi ve cebinden bir hediye paketi çıkardı, ardından söylediğim sözleri tekrarladı. "Doğum günün kutlu olsun, günışığı. Her ne kadar geçmiş doğum günün olsa da." 

all i want is you ▸ c.h.Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz