11. Bölüm

3.5K 248 19
                                    

Tamam bu sefer her zamankinden daha iğrenç olduğu için binlerce kez özür dilerim. Bir de kısa oldu ve çok geç yayınladım, değil mi? Evet, öyle. Özür dilerim. Yeniden.

Ne saçmalıyorsun sen, der gibi onun suratına baktım.

"Soruma cevap ver," dedi kocaman açtığı gözleriyle bana bakarak.

Hızlıca ayağa kalktım. "Hayır."

Biraz destek alarak, o da benim gibi ayağa kalktı. "Neden?"

"Çünkü," dedim işaret parmağımı ona doğru çevirerek. "Çünkü senden nefret ediyorum."

Gözlerini aşağıya doğru çevirdi. "Pekala, öyleyse git."

"Kapıyı kilitledin, hatırladın mı?"

"Kapı açık," demekle yetindi. Şaşkınlıkla ona baktım. "Ne duruyorsun? Gitsene." Emin olmayan adımlarla, kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açmaya çalıştım, dediği gibiydi. Kapı açıktı. Hiç kilitlenmemişti. Tam çıkmak üzereyken, sesi buğulu gelen Calum bana seslendi. "Sarah?"

Ona doğru döndüm. "Evet?"

"Seni seviyorum."

Olduğum yere yapışmış gibi, hareket edemeden öylece kaldım. Ne kadar kaldığımı veya bu sözlerin neden beni bu kadar etkilediğini bilmiyordum. Söylediğinin yalan olduğundan, adımın Sarah olduğu kadar emindim. 

Konuşacak gücü topladığımda, gözyaşlarımı gizlemek için alayla güldüm. "Hah," dedim son derece kontrollü bir sesle. "Sen mi?"

Calum, kafasını salladı. "Evet."

"Sana inanmıyorum."

"Neden?"

Düşünüyormuş gibi durmaya özen göstererek, "Mm," dedim. "Belki de bana inanacak nedenler vermediğin içindir?"

"Bu söylediğim şey," dedi duraklayarak. "Hayatım boyunca söylediğim en doğru şey."

"Öyle mi Calum Hood?" dedim olabildiğince Sunny Munroe sesi taklit etmeye çalışarak. "Sahiden mi?"

Ardından kapıyı kapatıp, oradan olabildiğince uzaklaştım. Biraz nefes almaya ve düşünmeye ihtiyacım vardı? Ya da uyumaya? Veya birkaç bardak kahve içip, gözyaşlarımın içinde boğulana kadar ağlamaya? 

Cevabın ne olduğundan kesinlikle emin değildim fakat bir şeyler yapmak zorundaydım. Kesinlikle normal hissettirecek bir şeyler. 

*

Asyalı çocuk, uzun parmaklarının arasındaki kamerayı dikkatle inceliyordu. İzleyip izlememek arasında kararsız kalmıştı. Merakına yenik düşerek, kamerayı odasındaki televizyona bağladı. Genç kızın suratı ekranda görününce, Asyalı çocuk hafifçe gülümsedi. Elinde değildi. Onu ne zaman görse gülümsemek, etrafındaki herkesi, canlı cansız her şeyi kucaklamak istiyordu. 

"Merhaba," diyen genç kızın sesi kulaklarını doldurdu. Yüzü kızarmıştı ve sesi boğuk geliyordu. Anlaşılan yine ağlamıştı. "Onu başkalarıyla paylaşmaktan bıktım," diyordu elindeki dergiye bakarak. Yerini ezberlemiş gibi, dergiyi açtı ve içindeki fotoğrafı kameraya gösterdi. "Görüyor musun? Bu o." Yeniden gözlerinin dolmasına engel olmaya çalışıyordu. "Bana, uyandığımda yanımda olacağına dair söz vermişti." Dizlerini karnına doğru çekti. "Ama asla yanımda olmadı."

Asyalı çocuk, videoyu durdurdu. Buna daha fazla katlanabileceğini sanmıyordu. Fakat izlemek zorundaydı. "O bunu hak etmiyor," diyerek fısıldadı kendine. 

Yeniden videoyu oynattı. Genç kız kendini kaybetmiş gibiydi. Bağırıyordu. "Ondan kesinlikle nefret ediyorum!" Kamerayı eline aldı ve odayı dolaşmaya başladı. "Bir insan nasıl bu kadar bencil ve umursamaz olabilir? O iğrenç biri!" Asyalı çocuk sırıttı. 

Genç kız şimdi eline günlüğünü almış bir şeyler yazıyordu. "Ne yazdığımı bilmek ister misin?" Kameraya doğru gülümsedi ve "Tanrım, delirmiş olmalıyım,"  diyerek fısıldadı, ardından omuz silkti. "Ama bu sorun değil. Çünkü beni," dedi elindeki fotoğrafı kameraya yaklaştırarak. "Çünkü bu piç kurusu beni delirtti ve onun hayatını mahvedeceğim!"

Asyalı çocuk, farklı bir videoyu oynatmaya karar verdi. Hakkında edilen küfürleri dinlemek, kesinlikle hobileri arasında değildi. 

Birden kameraya yaklaşan kız, Asyalı çocuğu güldürmeyi başarmıştı. "Sesi," diyordu kız hülyalı bir şekilde. "Sesi sanki bir meleğin sesi gibi." 

Asyalı çocuk, yeniden videoyu değiştirdi. Farklı bir şeyler arıyordu.

Ciddi bir şekilde kameraya bakan kız, dikkatini çekmeyi başarmıştı. Bu sefer ne ağlamıştı, ne de mutluydu. "Merhaba," dedi duygusuz sesiyle kameraya doğru. "Bundan sonra video günlüğü çekmeyeceğim." Elindeki birkaç fotoğrafa bakarken, hafifçe gülümsedi, ardından hemen toparlandı. "Çünkü," dedi kameradan biraz daha uzaklaşarak. "Çünkü bu artık bizim küçük sırrımız değil."

all i want is you ▸ c.h.Where stories live. Discover now