9. Bölüm

3.8K 248 9
                                    

Ehem, sondaki italik yazıyla yazılmış olan kısım, üçüncü kişi tarafından yazılıyor, yani Sarah ile alakası yok. Ha bir de, yüzyılın en iğrenç bölümü ödülü falan varsa, ödülü kaptığımı söylemek isterim.

Bir an, hayatın devam ettiğini unutup, sadece olduğum yerde durup, olanlara bir anlam vermeye çalıştım. Birden kendimi anlamsız kahkahalar atarken buldum ve hemen toparlanmaya çalıştım. 

Aşağıda yaralı halde beni bekleyen bir Calum Hood vardı ve onu yüzüstü bırakamazdım ama onun beni yüzüstü bırakıp oynatmasında hiçbir sorun yoktu (!) canım. Öfkenin yeniden kanımda dolaşmaya başladığını hissettim ve bunu umursamamaya çalışıp, hızlı adımlarla aşağıya indim.

Kamera bekleyebilirdi. 

Sanırım.

*

Hastaneye geldiğimizde, ünlü ve zengin olmanın ayrıcalıklarını sınırına kadar kullanan bir Calum Hood vardı. Oldukça nazlanıyordu ve bu tavırları onu öldürmek istememe sebep oluyordu. Derin bir nefes çekerek, ona doğru döndüm. "Kafeteryaya gidiyorum, bir şey istiyor musun?"

"Gitme." Hafifçe inledi. 

Gözlerimi devirerek yeniden odadaki koltuğa oturdum. "Ufak bir çocuk gibisin." Dilini çıkardı ve bu, o asyalı gözlerinin -bunu sesli düşünseydim mutlaka beni öldürürdü- kocaman olmasına sebep oldu. "Hah!" diye bağırdım. "Yüzünün acıdığını sanıyordum."

"Acıyor zaten." diye yanıtladı. 

"Öyle olsaydı, odaya gelen hemşirelere göz kırpmaya çalışmaz, burada yüzünü farklı şekillere sokmazdın. Yalancısın."

"Ben yalancı deği-"

"Bir konuşmayı bölmüyoruz ya?" diyen Luke'un sesi kulaklarımı doldurdu. 

"Bölüyorsu-"

"Hayır bölmüyorsun." diyerek kapıya döndüm. "Bende gitmek üzereydim."

"Nereye?" dedi Calum üzgün bir sesle, yine numara yaptığından kesinlikle emindim. 

"Kameram çalındı ve onu birinin bulması gerekiyor."

"Dur biraz," dedi Michael arkamdan gelerek. "Seninle konuşmalıyız."

Omuz silktim. "Pekala."

Hızlı adımlarla, odanın dışına çıktı ve bir koltuğa oturarak bana döndü. "Sanırım sana yardım edebilirim."

"Hangi konuda?"

"Kameranı kimin çaldığını bulabilirim." yavaşça dudaklarını yaladı. "Ama bana biraz zaman tanımalısın."

Gözlerimi kocaman açarak ona baktım. "Bunu gerçekten yapar mısın?" 

Kafasını salladı. "Evet." 

"Çok teşekkür ederim, cidden."

Hafifçe güldü ve kafasını önemli değil, der gibi salladı. Yavaş adımlarla yanından kalkıp, hastanenin çıkışına doğru ilerledim.

Michael'a ne kadar teşekkür etsem azdı ve bunu yapacak olması, beni gerçekten şaşırtmıştı. 

Eve gitmek yerine, zamanımı en yakın arkadaşım Sydney ile konuşarak değerlendirmeye karar verdim ve numarasını tuşladım. Telefonu açmıyordu ve tam vazgeçmek üzereyken, uykulu, ama bir o kadar da enerjik sesini duydum. "Alo?"

"Tanrım, uyuyor muydun?"

"Burada saat gecenin biri, salak."

"Ama yarın pazar? Yani uyumaman gerekirdi."

all i want is you ▸ c.h.Where stories live. Discover now