6. Bölüm

4.3K 267 17
                                    

Uzun yazmaya çalıştım ve beceremedim tabi ki. Yani becermişte olabilirim, hiçbir fikrim yok. Ehem, hiç içime sinmedi bu arada. Neyse, iyi okumalar.

"Hayır, buna gerek yok." dedim hıçkırıklarımın arasından. "Gerçekten."

"Siz kızlar neden bu kadar duygusalsınız, asla anlayamayacağım."

"Duygusallık mı?" diye bağırdım. "Bunun duygusallık olduğunu mu düşünüyorsun?"

"E-evet, sanırım."

"Bu korkudan başka bir şey değil. Neden benimle ilgileniyorsun? Neden benim gibi değersiz, unutacağın biriyle sürekli görüşmek istiyorsun ki?"

"Ben," dedi dişlerinin arasından. "Asla sevdiğim kişileri unutmam, anlıyor musun? Asla."

"Sevdiğin kişiler mi?" dedim alay edercesine. "Beni sevebilmen için, öncelikle arkadaş olmamız gerekiyor, ve biliyor musun? Biz arkadaş değiliz. Ne olduğumuza dair  hiçbir fikrim yok. Bir gün beni çok mutlu ediyorsun ve ardından beni unutacağın aklıma gelince, bu mutluluğum gidiyor. Sadece kendimi, seninle birkaç kez yanyana gelmiş olduğum için dünyanın en şanslı insanı olarak sayıyorum. Bir gün bir sevgili gibi davranıyorsun, -gerçek bir sevgili gibi- laf atıyorsun, flörtleşiyorsun, bir kız arkadaşı mutlu edebilecek şekilde güzel laflar söylüyor, onu ne kadar tanıdığını belli etmek için girdiğiniz ufak yarışlara cevap veriyormuş gibi konuşuyorsun ve bam!"

"Ee, sonra ne oluyor?" dedi sıkkınlıkla.

"Olay da burada. Hiçbir şey olmuyor. Sanki bir sonsuzlukta sıkışmış gibiyim ve sen buradan çıkmama yardım etmek yerine, beni iyice bu batağın dibine sürüklüyorsun. Beni korkutuyorsun."

"Ne yapmamı istiyorsun Sarah?"

"Sadece ne hissettiğini söylemeni istiyorum, tamam mı?"

"Ne hissettiğimi bilmiyorum."

"Calum, yatağa dönecek misin, canım?" Arkadan gelen bir kızın sesi, tüm korkumun yerine, sinirimin geçmesine sebep oldu.

"Siktir." diyen Calum'un sesi kulaklarıma doldu. "Sar-"

"Ah, Calum," diyerek kızın şu garip aksanını taklit ettim. "Yatağa dönmelisin, canım."

Gözlerimden akan yaşları elimle silerek, telefonu suratına kapattım. Kameranın hâlâ açık olduğunu çoktan unutmuş, bana aldığı biletlere yönelmiştim. Her ne kadar onları yırtacak kadar ileriye gitmeye kalkmış olsam da, Onlar Mayday Parade biletleri, seni salak, dedim kendime. Eğer onları yırtarsan, bir daha eline geçme şansı olmaz. Şimdi Calum'u unut ve konsere odaklan.

Kameranın açık olduğunu hatırlayınca, önüne geçtim. "İşte her şey şimdi bitti. Calum Thomas Hood, asla hayallerimdeki kadar mükemmel değilmiş. Aslına bakarsan," gözyaşlarımı kazağımın ucuyla sildim. "Calum Hood, mükemmel değilmiş. O sadece insanları oynatmayı seven bir piç kurusu." 

Videoyu silmeye uğraşmadan, sadece kapatma düğmesine bastım ve yatağıma döndüm. Piç kurusu. İnsanları oynatmayı seviyor. Kimseyi gerçekten umursamıyor. Piç. 

*

Odamın kapısının tıklatılmasıyla, acele bir şekilde gözyaşlarımı sildim. Eve geleli, ve Calum'la kavga edeli yaklaşık bir buçuk saat kadar olmuştu ve kesinlikle daha iyi hissetmiyordum.  "Gel,"

Odaya giren annem, giyinmiş bir şekilde karşımda duruyordu. Aceleyle konuşmaya başladı, "İş yerinden aradılar, hemen çıkmam gerekiyor."

"Bu saatte mi?" Saate baktım. "Saat sabahın dördü!"

"Evet, tatlım." Alnıma hızlıca bir öpücük kondurdu. "Kapıları kilitle ve kendine dikkat et. İzin kağıdını, okulunuza postalarım. Seni seviyorum. "

Daha fazla soruya izin vermeden, koşturarak odadan çıktı. Kapının çarpma sesini duyduğumda, yeniden ağlamaya koyuldum. Telefonumun çalmasıyla yavaşça kalktım. Arayanın kim olduğuna bakmama gerek yoktu. Kim olduğunu zaten tahmin ediyordunuz, ha? 

Konuşmama fikrimi bir kenara bırakarak, telefonu açtım. 

"Sarah?" dedi Calum garip bir ses tonuyla. Cevap vermedim ve nefesimi tuttum. "Kapıyı aç."

"Git buradan."

Telefonu suratıma kapattı. Kapı, yıkılacakmış gibi yumruklanıyordu ve annem evden gittiği için tanrıya şükrediyordum. Yavaşça aşağı inerek kapıyı açtım. "Ne var?"

Tek bir adımda içeri girdi ve arkasından kapıyı kapattı. "Özür dilerim." Gözyaşlarımı saklamaya bile ihtiyaç duymadan, arkamı dönerek, terasa çıktım. Peşimden gelerek, yanıma oturdu. "Gerçekten."

Gözlerimi devirdim. "Neden buradasın?"

"Senin için." Ellerimi kavradı. Onları geri çekemeyecek kadar yorgun hissediyordum fakat, bunu yapmak için kendimi zorladım. "Özür dilerim." Buna izin vermedi ve ellerimi yavaşça dudaklarının hizasına getirdi, ardından yavaşça öptü. "Ben bir salağım."

"Evet, kesinlikle öylesin." Ellerimi kendi kucağıma koydum ve ayaklarımı kendime doğru çektim. "Buradan gitmeni istiyorum."

"Ama ben gitmek istemiyorum."

"İnsanları üzülürken görmekten çok mu zevk alıyorsun?"

"Üzmek mi?" dedi yeniden şu garip sesle. "Seni üzdüm mü?"

Ciddi misin? der gibi ona doğru baktım. Sabaha karşı, bu soğukta, bu yerde oturuyor olmamız oldukça saçmaydı. Acı çekiyordum ve üzülüyordum, fakat bir yandan bundan zevk alıyordum çünkü ben acı çekerken yanımdaydı. Yani yeterince tatmin edici. 

"İçeriye geçelim mi?" dedi Calum, yavru bir kedi gibi. 

Üşümüş olmama rağmen, kararlılığımı korumayı becermiştim. "Ben üşümüyorum." 

Ayağa kalktı ve içeriye gitti. Yaklaşık beş dakika sonra, elinde bir battaniyeyle birlikte geri geldi. Sırtımı koyduğum yere, yavaşça oturdu ve beni kucağına aldı. Başımı göğsüne yasladım ve sıcaklığının tadını çıkardım. Elindeki battaniyeyi yavaşça üzerime örttü ve kollarını, kollarımın etrafına doladı. "Bu kasabada Calum adında salak bir çocuğun hikayesi vardır, biliyor musun?" dedi hafifçe gülümseyerek. 

Bu dediğine hafifçe kıkırdadım. "İnsanları sürekli inciten biriymiş."

"Evet, aynı zamanda koca bir aptalın tekiymiş. Ne istediğini asla bilmez ve sahip olduğu şeylerin farkına, onları kaybetmek üzereyken varırmış. O kadar aptalmış ki, yıllardır deli olduğu kızın karşısına çıkması, ve onun kendisi için deli olduğunun farkına varması, son yaptığı salaklıktan sonra olmuş." Yavaşça alnımı öptü. "Ama hikayenin sonunda ne olmuş biliyor musun?"

Öpüşüne hiçbir tepki vermeden, kafamı kaldırdım. O kadar uykuluydum ki, aradaki birkaç kelimeyi duyamamıştım bile. Sadece belli başlı kelimeleri ele alıyor ve ne olduğu hakkında bir fikir yürütmeye çalışıyordum.  "Calum ölmüş mü?"

Biraz düşündü. "Hayır. Sonunda, sevdiği kıza kavuşmuş. Ama kız artık onu sevmiyormuş."

"En iyisini yapıyormuş."

Kaşlarını kaldırarak bana baktı. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

"Hayır."

Gülümseyerek beni iyice kendine sardı. "Öyleyse, sevindim. Şimdi uyu, gün ışığı."

"Uyandığımda burada olacak mısın?"

"Evet."

İnanmayan bir şekilde ona doğru baktım. "Söz ver."

"Söz veriyorum."

*

Ve uyandığımda, yanımda bir Calum Hood yoktu. Belki de hiç gelmemişti.

all i want is you ▸ c.h.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin