16. Bölüm

3K 234 16
                                    

Yanaklarımın kızarmaması için kendimi zorluyordum. Hediye paketini alarak ona doğru uzattım ve onu taklit ettim. "Doğum günün kutlu olsun, günışığı."

Calum, yüzünde masum bir gülümsemeyle bana baktı. "Bu nedir?"

"Aç ve gör," dedim gülümsemeye çalışarak. Ne olduğunu ben de bilmiyordum, bu yüzden bir sürprizmiş gibi davranmak en mantıklısıydı. 

Ufak bir çocuk gibi sevinerek, hediyesini açtı. İçinden ne çıkacağını ben de en az onun kadar merak ediyordum. 

İçinden çıkan mavi NASA tişörtüne büyük bir hayranlıkla baktı ve beklemediğim bir anda bana sarıldı. Ne diyebileceğimi, ya da ne demem gerektiğini bilmiyordum. Bu salak hediyeyi de bu kadar büyütmesi benim için saçmalıktan ibaretti.

Başını omzuma koydu. Onu sevmediğime kesinlikle emindim çünkü Londra'da yaşayan bir erkek arkadaşım zaten vardı. Onu neden öptüğümü asla açıklayamazdım. Sadece yapmak istemiştim ve yapmıştım. Hepsi bundan ibaretti. 

Sarılmasına karşılık verdim ve geri çekildim. Birlikte aşağıya inerken, Calum'ın suratında salak bir sırıtma vardı. Bir de kızlar her şeyden etkilenirler derlerdi, diye mırıldandım.

"Efendim?" dedi elleriyle saçlarını düzeltirken. 

"Hiç."

Bahçeye gittiğimizde, büyükannem sinsice sırıtıyordu, Calum'ın sandalyesine oturduğu sırada bana çaktırmadan göz kırptı. Onu görmezden geldim ve sandalyeme oturdum, ardından büyükannemin son derece lezzetli gözüken yemeklerini yemeye başladım. 

*

"Her şey harikaydı," dedi Calum, yüzüne takındığı masum çocuk ifadesiyle. Büyükannem gururla gülümsedi ve ben de teşekkür olarak, büyükannemin yanağına bir öpücük kondurdum. 

"Hey," dedi Calum bana gülümseyerek. "Biraz dolaşmak ister misin?"

Normalde bunu benim demem gerektiğini biliyordum, ama aklıma Mattie, -Londra'daki sevgilim- gelince bundan hemen vazgeçiyordum. İlişkimizde bağlılık kavramının olmayışı, birbirimizi sevmediğimiz anlamına gelmezdi. 

Büyükannem, konuşmama izin vermeden atıldı. "Bu sizin için iyi olur," dedi gülümseyerek. 

Calum'ın yanına geçtim ve birlikte sahile doğru ilerlemeye başladık. "Bir sözleşme imzaladık," dedi Calum yüzünde donuk bir ifadeyle. 

Kaşlarımı kaldırdım. "Ne sözleşmesi?"

"Grubumuzu keşfettiler," dedi. "Albüm kayıtları seneye başlayacak ve bizden birkaç şarkı yazmamızı istiyorlar."

"Bu sizin için harika olmalı," dedim gülümseyerek.

"Ama buradan gitmek istediğimi sanmıyorum," dedi, benim söylediklerimi duymamış gibi davranarak. 

"Neden?" dedim meraklı bakışlarımı ona çevirerek.

"Çünkü seni burada bırakmak istemiyorum."

"Bu da ne demek?" Ne demeye çalıştığını biliyordum. Sadece durumu kurtarmaya çalışıyordum. Bu sorunun üstünü örtmek için bir kahkaha attım. 

"Seni seviyorum demek."

Bunu bu kadar rahat ifade etmesi gözümden kaçmamıştı. Yapmacık bir şekilde öksürdüm ve kafamı salladım. "Calum, bir sorunumuz var."

"Nedir o?" diyerek kumların üstüne oturdu. 

"Ben seni sevmiyorum," dedim ciddi bir şekilde."Özür dilerim."

all i want is you ▸ c.h.Where stories live. Discover now