ATEŞE AŞIK KELEBEK • BÖLÜM 29 •

3.1K 131 6
                                    

Bütün anılarım gizliydi karşımda yatan adamın yüzünde, bütün acılarım, bütün mutluluklarım.. Herşeyi ile yaşamımda en önemli yere sahip bu adamdan vazgeçmek çok zor olsa da bunu ikimiz için yapmak zorundaydım.

Son kez saçlarından öperek onu ürkütmeden ve uyandırmadan yataktan kalktım. Çantamı yerden alıp omzuma koyduktan sonra arkamı dönerek odadan çıkmak için parmak uçlarımda yürümeye başladım. Onu uyandırmamak için büyük bir gayret içerisindeydim.

Kuvvetli bir el kolumdan tutup beni kendine çektiğinde korkuyla irkildim. Ateşin kokusu burnuma dolduğunda sevgiden bayılacak hale gelmiştim neredeyse.

"Nereye böyle güzellik.."

Bu adam resmen başımı döndürüyordu ondan uzak durmak mümkün değildi. Zaten bu kadar severken akıl karıda değildi ama neyse..

"Veda etmeye gelmiştim, şimdi de gidiyordum."

Gözlerini gözlerine diktiğinde yakınlığımız daha da artmıştı belimden tutup beni daha da kendine çektiğinde neredeyse burun buruna gelmiştik.

"Peki ya ben gitmene izin vermiyorsam."

Derin bir nefes verdikten sonra başımı yere eğdim, bir müddet kendimi toparlamaya çalışmıştım fakat yüzümü kaldırıp tekrar gözleriyle buluştuğumda bu çabam pekte işe yaramamıştı doğrusu.

"Senden izin istemeye gelmedim Ateş, veda etmeye geldim."

Hafifçe dudağının kenarını ısırdığında bir daha aynı hareketi yapmaması için içimden dua ediyordum, biraz daha devam etseydi karşısında eriyecektim çünkü.

"Böyle mi veda edeceksin, bu kadar sessiz mi?"

Kurduğu cümleden sonra geçmiş aklıma gelmişti. Yalandan bir gülüş yerleştirdim yüzüme.

"Veda etmeyi senden öğrendim Ateş, daha fazlasını bekleyemezsin."

Yüzüne yerleşen pişmanlık duygusu ile derin bir nefes alıp verdi. Bir süre öylece gözlerimin içine baktıktan sonra anlıma uzun bir öpücük kondurup geri çekildi.

Bir süre konuşmadı, öylece yüzüme baktı sadece. Sonra aniden yüzümü avucunun içine aldı.

"Biliyorum hatalıyım çok kırdım. Belki senden bir şey istemeye bile hakkım yok ama. Sadece iyi günlerimizin hatrına dahi olsa benimle gelir misin?"

Ne demek istediğini anlayamamıştım nereye gidecektik şimdi anlamak çok zordu bu adamı.

"Nereye?"

Kısa ve net sorduğum sorudan sonra Ateş benden ayrıldı baş ucunda duran komidinden arabasının anahtarını ve telefonunu alıp cebine koydu.

"Bana güveniyorsan eğer bir şey sorma, sadece 1 gün sana söz veriyorum akşam olduğunda halen gitmek istiyorsan sana engel olmayacağım."

Bıkkınlıkla derin bir nefes verdikten sonra Ateşin aniden elimden tutup beni evden dışarı çıkarmasıyla neye uğradığımı şaşırmıştım.

"Ateş ne yapıyorsun Allah aşkına, nereye gidiyoruz şimdi."

Arabanın önüne geldiğimizde ateş kapıyı açtı ve binmem için beni bekledi.

"Soru sormayacaktın."

Eliyle arabaya binmem için beni yönlendirirken sorgulayan gözlerle ona bakıyordum. Ateş daha fazla dayanamamış olacak ki kolumdan tutarak beni hafifçe arabaya bindirdi.
Kendiside hızla şoför koltuğuna çekip arabayı çalıştırdığında ben halen söyleniyordum.

"İyi de ben henüz kabul etmemiştim ki!"

Ateş söyleşilerimi umursamadan yola çıkmıştı bile bir süre sonra pes edip arabanın camına başımı yasladım ve yolu izlemeye başladım. Arada bir göz ucuyla Ateşe baktığımda fazla düşünceli bir hal içerisinde gözlerini yoldan ayırmadan arabayı kullanıyordu.

Aradan ne kadar geçtiğini bilmiyordum çünkü uyuya kalmıştım. Ateş baş ucumda benim uyanmamı bekliyordu, gözlerimi uykudan açtığımda onun yüzüyle karşılaşmak dünyanın en güzel şeyi olabilirdi doğrusu.

Koltukta dikleştikten sonra gözlemi ovuşturdum. Gözlerim gün ışığıyla buluştuğunda karşımdaki manzara ile ağzım şaşkınlıkla açılmıştı, gözlerim acı ile hafif kızarmaya ve yanmaya başlamıştı ağlayacak mıydım yoksa.

Yüzümü Ateşe çevirdiğimde büyük bir umut ve inançla gözlerimin içine bakıyordu.

Bu adam benim umudumdu..

Arabanın kapısını açıp arabadan çıktığımda havayı uzunca bir içime çektim. Karşımda bütün güzelliği ile duran çocukluğumun geçtiği okuluma bakarken kendini tutamayan göz yaşlarım yanaklarımdan süzülmüştü.

Ateşin varlığını arkamda hissettiğimde hafifçe ona baktım.

"Seni ilk bu okulun kapısının eşiğinde gördüm, ışıl ışıl parlayan gözlerinle kocaman bir gülüş ile girmiştim hayatıma. Tıpkı şu an ki gibi.."

Hem ağlıyor hem de mutluluktan ve özlemden gülüyordum. Ateş adım atıp önümde durduğunda ağlamam daha da şiddetlenmişti. Yüzümü avuçlarımın içine alıp bir müddet öylece ağladım.

Ateş elleriyle ellerimi yüzümden ayırdı ve avuç içlerimi öptü.

"Saçları iki yandan örgülü okulun bahçesinde ürkekçe dolaşan küçük kız."

O günler aklıma geldiğinde yüzümde acı bir gülüş oluştu, keşke o zaman ki gibi masum kalabilseydik hepimiz.

"Biliyor musun ben daha o gün anlamıştım benim hayatımda herhangi bir olmayacağını."

8. Sınıfın ikinci dönemiydi, 15 tatil sonrası okulun ilk sabahında annem ile okula gelmiştik benim için çok zor olmuştu. Yeni bir semte taşınmıştık hiç kimseyi tanımıyordum. Annemle vedalaştıktan sonra okulun bahçesine derin bir nefes alarak girmiştim. O günde tıpkı bu gün olduğu gibi gözlerim dolu dolu bakmıştım bu okula. Boş bulduğum bir banka oturduktan sonra beklemeye başladım. Bekledim.. Bekledim.. Bekledim.. Tatil dönüşü olduğu için nerdeyse çoğu öğrenci ve öğretmen geç gelmişti. Yaklaşık 1 saat boyunca tek başıma oturduğum bankta yanımda birden Ateşi görmüştüm. Elinde bir simit vardı. Bir süre hiç konuşmadan bana baktı. Daha sonra elindeki simidi ikiye böldü ve bir parçasını bana uzattı.

İşte ben bu adamı o gün tanıdım. İlk o gün gözlerinin içine baktım. Tıpkı bugün ki gibi.

Hayat bu ya, hiçbir şey tesadüf değildi, herşey kaderin kaleminde çıkmıştı.

Benim kaderimde bu adamdı işte.

Acım,
Sevincim,
Hüznüm,
Gülüşlerim.

Bu adam benim hayatımın diğer parçasıydı benim eksik kalan yanımı tamamlamıştı. Tıpkı o simit gibi.

O gün anlamıştım işte, ben ömrümce bu adamla sınanacaktım..

ATEŞE AŞIK KELEBEK •Where stories live. Discover now