Yİ/12.BÖLÜM

30.4K 1K 165
                                    

BÖLÜM ŞARKISI ; Evanescence- My Immortal (Bu kadına bayılıyorum!)

(KEYİFLİ OKUMALAR...)

|YOLCULUK İSTANBUL|-12

Karşımda büyük, engebeli ve bir hayli meşakkatli bir yol ayrımı görüyorum. İki yol var. Yerleri taşlara bulanmış, her adımımda tabanlarımı kanatacak, ruhumu ise yakacak. Birincisi sonsuzluk gibiydi, lakin ilerisinde ki kara bulutlar sonunu gösteriyordu. Çevresi çiçeklerle kaplı bir cennet bahçesi, tepesinde ise cehennemin karası, simsiyah gökyüzü... Buna rağmen benim aklımda, sadece ikinci yol vardı. Burası bir çıkmaz sokak gibiydi. Kaderin ağlarıyla son bulmuş büyük bir duvar vardı, sonunda ya kalacaktım ya da ölecektim. Ancak hayatım öylesine farklı gidiyordu ki ben seçtiğim bu yolda kalmayı değil, ölmeyi göze almıştım.

Aynen bu şekildeydim. Beynim bulanıktı, duygularımsa bulanıklıktan öte karmakarışık... Bir yol arıyordum ancak bana sunulan yollar, aramaktan daha beterdi. Hayal ettiğim yola ulaşmaksa imkânsız.

Elimde ki havluyu siyah-beyaz, ayaklarımın altından büyük bir ısı dalgası geçen sıcak fayanslarla döşenmiş banyodaki lavabonun hemen yanında birçok temiz kokan havluyla beraber katlanmış havluların arasına koydum. Bakışlarımı yaklaşık yarım saattir bakıştığım aynaya tekrardan çevirdim. Yüzümde ki sıkıntı kendini belli ederken derin bir nefes daha aldım.

Doğru olanı yapmıştım.

Suçluluk duygusunun sardığı yoğun çeperi yıkarak Baran'ın yanında yatma teklifini de kabul etmiştim. Nasıl bu kadar vicdansız olunabilirdi ki? Hiç mi Hülya ablanın durumunu görmüyordu. Telefonda söylediği cümleyi duyar duymaz kendimden bile beklenilmeyecek bir coşkuyla tamam, diye üst üste hiddetle bağırmış ve Baran'ın çağırmamasını sağlamak için bunu birkaç defa tekrarlamıştım. Şimdi ise odanın banyosuna pijamalarımı giymek için gireceğimi söylemiş ve yarım saattir çıkmamıştım.

Üstüme geçirdiğim mavi yakasında küçük kurdeleli olan pijama takımım ve yukarıdan sımsıkı topladığım at kuyruğu saçlarım artık çıkmam gerektiğini belli ediyordu. Kendimi, Antalya da en fazla ne kadar kalınabilir ki? Ya iki ya da üç gün! cümlesiyle telkin ederek kapının arkasına geçtim. Kapı kulpunu tutarak aşağıya doğru indirdim. Açtığım anda karşıma çıkan yatak odasıyla iyice gerilerek dudağımı ağzımın içine yuvarladım. Gözlerim koyu tonların yer aldığı muhteşem yatak odasının içinde Baran'ı ararken onu arkasını dönmüş çıplak sırtıyla camdan eğilmiş ve dışarıya bakmasını görmeyi beklemiyordum.

Hala uyumamış mıydı bu adam?

Burnuma gelen sigara kokusu ve serin hafif esen rüzgarla camın açık olup sigara içtiğini anlamıştım. Geniş sırtı ve gerilmiş kol kaslarıyla sertçe yutkunduğumda gözlerimi ondan kaçırarak odanın içinde gezdirdim. Pekâlâ, çok sıkı ve geniş bir fiziği vardı. Elinde ki sigaradan son bir nefes çekerek izmaritini aşağıya attıktan sonra, kısık kahveleriyle bana döndü.

''Yaklaşık yarım saatte bir paket sigara bitirmeme rağmen, sen üstünü giyemedin, Destina.'' Diye kuru bir sesle mırıldanandı. Haklı oluşuyla utanarak kendime kızarken, başımı eğerek parmaklarımla oynamaya başladım. Onunla aynı yatakta uyuyacak olmam saçmalıktı! Bu iki defa oluyordu ve her ikisi de onun yüzündendi.

''Kusura bakma... işim biraz uzun sürdü.'' Dedim bende ve ekledim. "Keşke yatsaydın sen..."

"Uyku tutmazdı," diye cevap verdi. "Neyse ne, saat gece üç, artık yatsak iyi olur.''

YOLCULUK İSTANBULWhere stories live. Discover now