Yİ/14.BÖLÜM

28.4K 1K 173
                                    

BÖLÜM ŞARKISI; SİA- HELİUM

KEYİFLİ OKUMALAR...


|YOLCULUK İSTANBUL-14

Bazı insanlar güçlüdür. Ancak bu güç bir kas yığınından ibaret olan bedensel bir güç değil; bu ruhunun defalarca kez yıkıma uğramasına rağmen ayakta kalabilme gücüdür. Bu ölümden daha beter olduğunu düşündüğün anda bile yaşamaktır. Hatta öyle ki güç nefes almaktır. Yaşadıklarını hazmedemesen de dayanamasan da hala ayakta kalıp mücadele etmektir. Güç çok anlam taşırdı beraberinde. İhtiyatla ve ihtiyaçla yaratılan bedenlerimizde, ruhlarımızda en ilkel duyguların bir arada toplanmasıydı. Güç cesaretti, fakat cesaret korkaklıktan gelmez miydi? Meğer ne de çok bağdaşan kelimeler vardı hayatımızda...

Bir insan güçlüyse bunları atlatabilir, derler. İşte bu ardı görülmeyen bir yalandı. Bir insanın yüreği baştan başa yanıyorsa, ruhunun kanları ellerine bulaşıyorsa ve geçmişi ise rahat bırakmıyorsa bunu güç atlamazdı. Güç yorgunca kenarına çekilir uzaktan içinde bulunduğu bedeni izlerdi. Sanırım en büyük yıkımımız buydu, yaşadığımız veyahut tanık olduğumuz en ağır olaylar bizi ağlatmazken, hiç olmayacak anlarda çok küçük şeylerde ağlayabilirdik. Bu sadece o an yaşadığımızı kastetmezdi. Bu sadece acımızın raddesiydi, bacaklarımızın eklem yerinden düşerek bize ihanet etmesi ve göz yaşlarımızınsa bize isyan etmesiydi.

Şu an öyle bir haldeydim ki, kulaklarım uğuldamaya başlamış, bir şeyleri hazmetmeye çalışıyordum. Üst üste yutkunuyor, boğazımda ki acıyı geçirmeye bir nebze olsun hafifletmek istiyordum. Ama nafile... Çünkü her yutkunduğumda acı katlanılmaz bir büyüklüğe geliyor, gözlerimi yakıyordu.

Acı çekiyordum.

Kendi kendime yaptığım bu itiraf beni iyice çaresiz gösteriyordu. Kendime olan inancıma dair büyük darbeler indiriyor ve izi kalacak yaralar bırakıyordu ruhumda... O an tekrar, içimde kıyılan yorgunluğa ve büyük bir enkaza rağmen tekrar ettim büyük bir hiddetle.

Ben acı çekiyordum!

Arkamda bana az önce bu itirafı yapan adamı düşündüm. Hem kendim istediğim halde söylediğinden nefret ediyor, hem de arkamda olmasaydı düşeceğimi bildiğim için içten içe şükrediyordum. Gözlerimi bir kaç dakikadır dikkatle baktığım kadından ayırmadan akciğerlerimin rahatlaması için derin bir nefes aldım. Ve bir insanı daha önce incelemediğim kadar dikkatle baktım ona...

Bir insan annesinin bedenini, göz rengini bilmez miydi?

Ben bilmiyordum mesela, gülüşünü de sıcak göğsünü de bilmiyordum.

Uzun kahverengi dalgalı saçları vardı, fazlasıyla gürdü ve maşalanmıştı. Yandan belli olan dik, hokka burnu ona asi bir hava bırakırken hafıf nar çiçeği rengi ruj sürmüş ince kıvrımlı dudakları beyaz tenine uyum sağlıyor, çekici bir hava bırakıyordu. Sonra, kavisli kaşları vardı, onda hatrı sayılır otoriter bir duruş sergiliyordu. Gücünü gösteren bakışları vardı, mimikleri ve jestleri... İnce, uzun kıvrımlı bir vücudu onu fazlasıyla genç gösterirken ister istemez yaşını merak etmiştim. Giydiği kırmızı, sade elbise dik omuzlarıyla onda inatçı bir görüntüyü sezdirirken aynı zamanda duruşundan bile asilliği baş gösteriyordu.

Güzel... Çok güzel bir kadındı.

İki ay sonra yirmi yaşıma gireceksem, bu kadın kaç yaşında anne olup bu kadar genç kalabiliyordu. Daha sonra bunu kanıtlarca, beynimde yengemin sözleri tekrarlandı.

Ünlü iş kadını Dilara Atabey...

Para denilen illet, bir nevi genetik insan uyuşturucusu vardı. İnsanın eline düştü mü, sadece ilgiyi kendine çeken kağıttan bir nesne. Bu kadını da para genç tutuyordu. Öyle ki az önce kızının anlattıklarından sonra ki kibirli bakışı benim için o an bile paradan ve şöhretten esinlenmiş bir bakıştı. Yutkundum... Gerçeği idrak etmenin verdiği ağır his vücuduma sentezlenmiş uyuşukluğa sebep oluyordu. Daha sonra sızlayan burnum ve yanan gözlerime sahip çıkarak kendi kendime burukça gülümsedim. O sırada belimde ki el sıkılaştı ve yine dudaklarını kulağıma yakın yerde tutarak bana annemin kim olduğunu söyleyen adam konuştu.

YOLCULUK İSTANBULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin