üç| güneş kadar güzel bir çocuk chae

4.6K 466 129
                                    

Bana fayda sağlayan her şey iyidir diye felsefi bi giriş yapmak istiyorum. Jongin'in ders vermesi bana fayda sağlıyorsa iyidir, o'nu kandırmam ve arzulamamda hiçbir sakınca yoktur.

"Adamın deliğine girmende hiçbir sakınca yoktur ozaman?"

Jongdae ile fikrimi paylaştığımda bana bunu söylemişti. Açıkcası yoruma açıktı ve bakış açısı hoşuma gitmişti.

"Ne gibi bir sakınca olabilir ki?"

"Ah, cidden."

Bana arkasını dönüp uyumuştu sonra, ben de ona bir öpücük yollamıştım. Kendisi iki senedir umutsuzca edebiyat öğretmenini sevip bir kez olsun belli etmemiş biriydi ve benim canım ciğerim yan komşumdu. Bu nedenle sürekli birlikte kalıyorduk. O'na asla ciddi anlamda canım ciğerim olduğunu söylemem ama o bunu bilir.

Ve Jongdae bana kıçını dönüp uyuyorsa, hayır yoluna gittiğim de söylenemezdi.

Sabah okula girer girmez bir ceylan misali seke seke öğretmenler odasına girmiştim. Bugün bize dersi yoktu ve çalışma saatlerimizi konuşmak için bir gün bekleyecek değildim. Kim Jongin bağımlılık yapan cinsten bir adamdı.

"Bay Kim, günaydın."

Yüzümdeki gülümseme ve dudaklarım bunu söylerken zihnim vay be, kumaş pantolon ve lacivert gömlek başka hangi tanrıda böyle güzel durur acaba diye düşünmekle meşguldü.

Sabah manzaram gibiydi. Gün doğumu.

"Günaydın Sehun, ne için gelmiştin?"

Ellerimi cebime sokup başımı omzuma eğdim. Siyah dalgalı saçlarım gözlerimin önünü kapatıyordu ve bu nedenle biraz üfleyerek öne gitmelerini sağladım.

"Dün konuştuğumuz konuyu hatırlıyor musunuz, çalışma saatleri?"

Hatırladığını belli eden bir yüz ifadesi takındı.

"Ah, evet, elbette. Dolabımın yanına gidelim, orada programım asılı."

Birlikte diğer öğretmenlerin yanından geçip onun dolabına doğru adımladık. Biyoloji öğretmeni Minseok beni burda görmekten oldukça rahatsız bi şekilde gözlerini kısıp yuvarlak gözlüklerinin altından bana baktı. Ben de ona şirince gülümsedim, dersteki kurbağayı camdan aşağı atışımı unutamıyor oluşu benim suçum değildi.

"Bir bakalım..okul çıkışı desek, hayır, salı günleri özel dersim oluyor. Öyleyse.."

Bakışlarımı diğer öğretmenlerden ayırıp tanrıma yönelttiğimde dolabındaki programı ciddiyetle incelemekle meşguldü. O sırada yan tarafta asılı küçük kız fotoğrafı dikkatimi çekti.

"Çok sevimli, yeğeniniz mi Bay Kim?"

Gözlerini programdan ayırıp fotoğrafa yöneltti ve bakışları aniden sevgiyle dolmuştu.

"Ah, hayır. O kızım Chaeyoung. Sevimli değil mi? Güneş kadar güzel bir çocuk."

Ne demişti azönce?

"Sehun, iyi misin?"

Tükürüğüm boğazıma kaçmış bi şekilde art arda öksürürken kızarmış yüzümü elimle yellemeye çalışıyordum. Kızım demişti, güneş kadar güzel bir çocuk.

"İyi-iyiyim efendim, gıcık tuttu sanırım-ah siz evli miydiniz?"

Beş saat süren cümlemi endişeli bakışlarıyla karşıladı. Hala ara ara öksürüyordum ve kendime gelecek gibi de değildim. Sakinleşmek için biraz nefeslendim.

"Hayır..hayır değilim. Sana su vermemi ister misin?"

Cümlesiyle rahatlamam mı gerekiyordu yoksa daha fazla mı korkmalıydım hiçbir fikrim yoktu fakat kendi karizmamı kurtarmak adına yüz ifademe çeki düzen verip nefeslerimi düzenledim. Evli değilim demişti, sakin ol Sehun, henüz bok yoluna gitmiyorsun.

Henüz.

"Sorun yok, biz saat ayarlamaya devam edelim isterseniz. Ne zaman uygundu demiştiniz?"

İkimiz de bakışlarımızı yeniden programa yönelttik. O düşünürken ben de onu izleyip azönceki olayın şokunu falan atlatmaya çalışıyordum. Acaba kaç yaşındaydı? Kız oldukça küçük duruyordu ve umutsuzca çok fazla büyük olmamasını umuyordum. Aksi halinde beni de yeğeni diye sevebilirdi, altını çiziyorum, yeğen pozisyonuna girmek gibi bir niyetim yok.

"Saat beş senin için uygun mu? Hem okul, hem de varsa o günki işlerimiz bitmiş olur."

Sırıttım. Daha sonraysa bu sırıtışın yanlış anlaşılması tehlikesine karşın (yanlış anlaşılmalıydı) hızlıca başımı salladım. Saat sabah yedide cehennemde buluşalım dese koşa koşa gidecektim.

"Evet, uygun. Fakat okul kapanmış olmaz mı? Nerede çalışacağız Bay Kim?"

Başını salladı.

"Sorun değil, müdür yardımcısıyla konuşurum. Kyungsoo odasını kullanmamızı sorun etmeyecektir."

Daha sonra zil çaldı ve farklı sınıflara gitmek üzere ayrıldık. Zafere giden yolumda önemli bir adım atmıştım ve bunu bizimkilerle paylaşmak için deliriyordum.

--
"Sen delirdin mi? Adamın çocuğu varmış!"

Jongdae çıldırmış gibi bir o yana bir bu yana volta atıp duruyordu ve onun bu herzamanki abartılı tavırlarına alışık olduğumuzdan kimse yerinden kıpırdamamıştı. Yixing daha çok şokta gibiydi.

"Tanrının çocuğu olur mu? İsa mı demek oluyor şimdi bu?"

Gözlerimi devirmekle yetindim. Olayı paylaşmak için heycanlıyım demiştim değil mi? Unutun gitsin, gidip blog yazmaya falan başlayacaktım ki böylece Singapur'dan birileri beni anladığını söyleyebilirdi.

"Belli ki boşanmış, ya da hiç evlenmemiştir ha? Olamaz mı? Belki de eşi vefat etmiştir."

Chanyeol olaya mantıklı yaklaşan tek kişiydi ve bu günün ikinci şoku falandı sanırsam.

"Büyük ihtimalle on sekiz yaşında bir barda korunmasız sevişiyor ve bam, işte sana bir çocuk."

Baekhyun omuz silkerek devam etti.

"Çok fazla yaşlı olmadığı sürece, beş sene sonra bir yerlerinin sarkmamasından bahsediyorum Sehun, ben bir sorun göremiyorum burada."

Başımla onaylaydım. Tamam, bu mantıklıydı. Her insan gençliğinde böyle bir hata yapabilirdi değil mi? İçimdeki çaresiz taraf Kim Jongin öyle biri değil ki diyen mantıklı yanımı susturmaya çalışıyordu.

"Yalnız abi, adam düz mü demek oluyor bu?"

Ben düşünemeden Yixing dalgın dalgın cevaplamıştı Chanyeol'ün sorusunu.

"Tanrı öyle bir bedeni tek bir cinsiyete saklayacak kadar bencil olmamalı."

Sonra bir çığlık koptu.

"Ay, bu bayıldı galiba."

---
okuyorsanız lütfen görüşlerinizi bildirin ve böylece ne yapacağımı bilmiş olurum:""



bir çeşit eşitsizlik] sekai ✔Where stories live. Discover now