on dört| kim jongin ve ayıcıklı mutfak önlüğü

4.7K 443 196
                                    

"Bu gidişle kazanmanız imkansız, iki sayı öne geçtik bile."

"Maç sonunda da bu laflarını duymak isterim Sehun."

Alay dolu bakışlarımı televizyon ekranından Jongin'e çevirecektim ki, bağdaş kurmuş sevimli oturuşuyla pür dikkat maça odaklandığını görünce bunu yapamadım. Birlikte oturmuş futbol izliyorduk çünkü neden olmasındı, kovulana kadar kalabilirdim bu evde. Genişçe uzatmış olduğum bacaklarımı pek toplama zahmeti göstermeden pozisyon değiştirip imkanı varmışcasına daha rahat bir hal aldım.

"Maçın bitmesine on beş dakika var, tanrı olmadığın sürece bunu değiştirebileceğini sanmıyorum."

Cümlem üzerine kafasını bana dönüp şirince gülümsedi. "İddaya girmek ister misin?" Sen bana böyle bakarken ölüme bile gitmek mi? Evet?

Karşılık olarak ben de işaret ve baş parmağımı ona doğru uzatıp sırıttım. "Dehşet ilgimi çekti."

Sonra Jongin biraz düşünüyormuş gibi bir kaç saniye durdu. Bu sırada maç hala devam ediyordu ve her şey hala benim lehimeydi. Dediğim gibi, bu maçın kaderini sadece bir tanrı değiştirebilirdi.

"Pekala. Benim takımım kazanırsa saçlarını turuncuya boyayacaksın Sehun."

Yüzümdeki gülümsemeyi silmeden sordum. "Turuncu? Bu nereden geldi ki aklına?"

Omuz silkti. "Sana yakışacağını düşündüm."

Bana yakışacağını düşünmüştü. Bu cümle bana aniden neden böyle dokundu bilmiyordum fakat Jongin'in evindeydim ve bana turuncunun yakışacağını düşünüyordu. Diğer yandan, bu hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti, çünkü ben kazanacaktım.

"Kabul. Fakat ben kazanırsam, seni bir randevuya çıkarırım."

Ellerini bağdaş kurmuş olduğu ayaklarının altına koyup ileri geri sallanırken o da teklifimi yüzünde bir gülümsemeyle onayladı. Ve o sırada, inanır mısınız bilmem, Jongin'in takımı bir gol attı.

"Siktir oradan!"

Salonu geniş kahkahası doldurdu. Ekrana şaşkınca bakıyordum çünkü tam o an kafamın içinde Yixing'in Jongin'in tanrı olduğuyla ilgili söylemlerine inanmadığımdan dolayı kendime kızmaya başlamıştım bile. Yine de kürekleri elden bırakamazdım, şansı yaver gitmişti sadece.

"Bu sevinç biraz erken değil mi efendim? Öne geçmeniz için iki sayıya daha ihtiyacınız var?" Saygı eki kullanmadan konuşmak inanır mısınız, zor geliyordu.

"İzle Sehun."

Geri kalan dakikaları sessiz geçirmek için ikimiz de pür dikkat televizyona döndük. Arada telefonuma Jongdae'den neredesin eşek herif tarzı mesajlar gelse de hiçbir şey konsantrasyonumu bozamazdı o an. Gayet çekişmeli geçiyordu, arada gol olacak gibi olduğunda Jongin nefesini tutuyordu ve ister istemez dikkatim ona da kayıyordu çünkü acayip sevimliydi kardeşlerim.

Sonrasında zil çaldı. Maçın son dakikaları içerisindeydik, hatta uzatmaların son dakikaları. Bu nedenle oldukça rahattım, Jongin kalkıp kapıyı açmaya gittiğinde yüzümde bir gülümsemeyle arkama yaslanmıştım. Kazanmıştım işte.

"Jongin! Sana ne demiş-"

Bir dakika önce kapıdan çıkan Jongin yeniden salona kucağında kızıyla girerken ve ben de ona sevinçle bağırırken televizyondan gelen sesle ikimiz de o tarafa döndük. Bilmiyorum, kızamadım, şaşırdım sadece. Tanrı ilk defa benim yanımda değildi, ama onun yanında da değildi. Tanrı Jongin'in ta kendisiydi çünkü.

"Ve böylece maç, dört-dört bitmiş bulunuyor!"

"Ve böylece maç, dört-dört bitmiş bulunuyor!"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
bir çeşit eşitsizlik] sekai ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin