dört| beklenenden farklı gelişen özel dersler

4.2K 488 164
                                    

"Bak bakayım nasıl olmuşum?"

Dar kot pantolonumun içine siyah tişörtümü sıkıştırırken bir yandan da Jongdae'nin arkamdan çemkirmelerini dinliyordum.

"Ders dinlemeye gidiyorsun oraya Sehun, ağzına sıçayım senin o pantolon ne?"

Israrla, ısrarla bunu söyleyip duruyordu saatlerdir. Sanki gerçekten matematikle sorunum varmış da elli yaşındaki eski kafalı hocamın evine gidiyordum. Ben, Oh Sehun, yılanı deliğinden çıkaracak adamdım ve sahaya henüz adımımı atmamıştım bile.

"Gizli silah, kalçalarım, soruyor musun bunu?"

Yataktan başaşağı sarkıp sözüm ona gizli silahımın sağlamlığını eliyle güzelce kolaçan ettikten sonra kanın kafasına doğru akması yüzünden kızaran yüzüyle başını iki yana salladı.

"Bu iş bok yoluna gidecek Sehun, hiç tasvip etmiyorum. Ben etmiyorsam vardır bir şeyler."

Ellerimi belime koyup aynadan kızarmış yüzüne ve altın sarısı saçlarına baktım. O minnoş yüzüyle edebiyat hocasını tavlamayı bırakın parmağında oynatabilirdi bile fakat denemiyordu, üstüne üstlük başkasına da bakmıyordu. Gül gibi kankam evde kalırken benim de kendisine yoldaş olmamı istediğinin farkındaydım fakat olmazdı. Kim Jongin çoktan sıradaki hedefim haline gelmişti.

"Sen sana 'Jongdae, pantolonsuz dışarı çıkamam.' dediğimde bana olmaz donla çık diyen adam değil misin ya?"

Ofladı.

"Konumuz bu mu şimdi?"

Eğilip yanaklarına birer öpücük kondurup burnunu sıktım ve yeniden doğruldum.

"Şimdi çıkıyorum, annemle içerde biraz dizi izle sen de. Seversin."

Yine itiraz edecek gibiydi ama sonra bundan vazgeçmiş olacak ki başıyla onaylayıp o da doğruldu.

"Geçen bölümü kaçırmıştı annen, gideyim de özet geçeyim ozaman."

--

Herzamanki okula o bok gibi üniformalarla değil de kendi kıyafetlerimle elimi kolumu sallayarak girdiğimde kendimi acayip iyi hissetmiştim aslında. Saat neredeyse beş olmak üzereydi ve müdür yardımcısı Kyungsoo'nun odasına olabildiğince hızlı gitmek adına koşar adım ilerliyordum. Zaten neden bir evde çalışmadığımızı da anlamamıştım, yorulunca yatağa geçerdik?

"Sehun! Hoşgeldin. Ben de bir şeyler atıştırıyordum, yemek ister misin?"

Odaya girdiğimde masanın üzerinde bir kova tavuk kanadı vardı ve benim minik kahve çekirdeğim bebek misali onları kemirmekle meşguldü. Nasıl öyle bir bedene sahip adama bebek diyebiliyordum aklım almıyordu fakat bunu dedirttiriyordu.

"Merhaba, Bay Kim. Ben tokum, siz keyfinize bakın."

Hemen yanındaki sandalyeye kurulurken asla yanaşmaktan da geri durmadım. Utanmasam dibine girecektim ve utanmıyordum da açıkcası.

"Olmaz, beni mi izleyeceksin böyle?"

Elini kovaya sokup kanatlardan birini aldı ve ağzıma uzattı. Hayır. Sehun. Masum. Duygularından. Sakın. Uzaklaşma.

"İşte, aç ağzını."

Canıma minnet derecesine omuz silkip ağzımı açtım ve onun gülen gözleriyle göz temasımı kesmeden parçadan bir ısırık aldım. +34 erotik film başrol oyuncusu bakışımı takınmıştım ama o bana hanimiş benim oğluşum derecesine gülümsüyordu, oturup ağlamamak elde değildi gerçekten.

"Güzel, değil mi? Kalan parçayı da al Sehun."

Başımla onaylayıp iyice küçülmüş kanat için dudaklarımı araladım ve bu ara dilim parmaklarına değdi. Tanrım. Sonraysa bana iki kere tanrının adını andıracak bir şey yapıp o parmağında kalan sosu güzelce emdi. Boğazıma tükürük kaçmaması için büyük bir çaba veriyordum ama farkında değildi.

Bu kadar aksiyonun yeterli olduğunu farkedip bir sonraki kanadı kendim yedim ve böylece yemek hızlıca sonlandı. Ortalığı toplayıp ders kitaplarını çıkardığımızda ciddi ciddi bana ders anlatacak oluşu derin bir of çekmeme neden olmuştu.

"Hey, daha başlamadık, hemen sıkıldın mı yoksa?"

Jongin şakayla karışık beni azarladığında hemen oturuşumu düzelttim. Salak gibi davranıyordum şuan.

"Tam tersi Bay Kim, bu konuyu sizinle birebir çalışacak olduğum için fazlasıyla heyecanlıyım ve bana bunu teklif ettiğiniz için de size minnettarım. Harika bir insansınız."

Anlatımımı güçlendirmek adına samimi de bir gülümseme verdim. Tamamdı, onu mutlu etmek bukadar kolaydı işte. Genişçe gülümsedi ve eliyle uzanıp omzumu pat patladı. Keşke son hareketi yapmasaydı aslında.

"Bunun için öğretmen oldum değil mi? Hadi başlayalım ozaman."

Kesinlikle bunun için öğretmen olmuştu. Beni öldürmek için.

--

"Öyleyse cevap iki değil mi, birbirlerine oranlayınca sonuç çıkıyor."

Soruyu çözüp onay beklercesine yüzüne baktığımda omzumu sıvazlayıp gülümsemişti.

"Çok çabuk öğrendin Sehun, görüyorsun değil mi, zorlanacak hiçbir şey yokmuş."

Bu cümlesine sevinsem mi ağlasam mı bilemiyordum açıkcası. Resmen adamı tavlamaya diye çıkıp kuzu kuzu anlattıklarını dinlemiş, üstüne sorduğu bütün soruları da çözmüştüm. Yixing burada olsa ben demiştim falan derdi muhtemelen.

"Sizin anlatmanızdan kaynaklanıyor tamamen,"

Bir şeyler yapmalıydım. Biraz daha dibine girip yüzlerimizi yaklaştırdım ve kağıttaki soruyu gösterdim. Sağıma dönsem öpüşecektik ve nefeslerini hemen yanımda hissedebiliyordum.

"Şunu bir daha anlatır mısınız?"

Hayal ürünüm müydü pek emin olamadım ama soluğunun bir anlığına titreyip düzensizleştiğini hisseder gibi oldum. Emin olmak adına biraz uzaklaşıp gözlerimizi buluşturdum ve bam, korkak bakışlar. Bunu bir saniyeliğine falan ciddi anlamda başardım ki bundan sonraki günler umut kaynağım tamamen bu olacaktı, bakmaya devam ettim.

Fakat Kim Jongin oyunu seven biri değildi, hemen gözlerini kağıda geri çevirdi ve tüm o sevecen ve hayat dolu sesiyle yeniden konuşmaya başladı.

"Elbette Sehun, hangi kısmı anlamadın?"

Benden neden gözlerini kaçırdığını anlamamıştım.

---

lütfen bu fiki çokca sevin...

bir çeşit eşitsizlik] sekai ✔Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon