|22|

18.1K 970 175
                                    

"Hala nereye gittiğimizi bilmiyorum?"

Yanında oturan Atlas'a soran gözlerle baktım. Bilmediğim bir otobüse binmiştik ve İzmir'in hiç bilmediğim çok fazla yeri vardı galiba.

"İnince göreceksin, bende uzun zamandır gelmiyorum."

"Peki, daha çok var mı?"

"Kırk beş dakikası falan var,"

Kafamı salladım ve hiç beklemediğim ama hep hayalim olan bir şey daha yaptım.

Kafamı omzuna koydum.

İkimizin birbirinden hızlı atan kalbinin sesi dışarı geliyordu.

-

Atlas'a niye bu kadar uzak bir yere geldik diye söylenmek istiyordum ama kıyamıyordum. Yürümekten ayaklarım ağrıyordu artık.

"Ve geldik!"

Nereye geldik diye gözlerimi etrafta  gezirdim.

Bir sürü sahafın olduğu bir yere gelmiştik ve sokağın girişi bile kitap kokuyordu.

"Burası..."

"Sahaflar sokağı."

Sanırım buradan daha özel bir yere gelemezdik...

Eli elimi kavradı. Kalbim yine formundaydı, gümbür gümbür atıyordu.

Yürümeye başladık. Daha önce burayı ne duymuştum ne görmüştüm.

"Atlas çok... "

"Şşh, dinle."

Adını bile bilmediğim çok güzel bir şarkı, eski püskü bir radyodan çalmaya başladı.

Atlas elimi tutarak beni kendine çevirdi. Ellerini belime koyduğunda bende kollarımı boynuna koydum.

Milyonlarca kitabın arasında dans ediyorduk ve bu...

Bu çok özeldi.

Gözlerimi birbirimizden başka hiç kimseyi görmüyordu.
-
Sahaflardan birine girdiğimizde Atlas ve bende kitapların içinde kaybolmuştuk.

Cemal Süreya'nın çok ama çok eskileşen, bazı sayfaları kopan ama kaybolmayan Üvercinka kitabını alıp içini açtığımda içinden bir kağıt ve papatya düştü.

"Atlas baksana bi,"

Kağıdı ve papatyayı yerden alıp kağıdı okumaya başladım.

" Bir kitapçıya girip, bu kitabı almıştın bana. Çok sevinmiştim, kitabım oldu diye değil. Senden bana hatıra kalan ilk ve son şey olacağı için. 

Süreya'nın dediği gibi Acıların adını Ağustos koymalılar çünkü seni Ağustos'ta kaybettim.

1970, Ağustos."

Kitabın arasına kağıdı ve papatyayı koyup kitabı koklamaya başladım.

"İlk baskısı galiba çok eski." Atlas'ı dinleyip kitabı koklamaya devam ettim.

Birisinin konuşmasıyla Atlas ve ben kafamızı kitaptan kaldırıp konuşan kişiye baktık.

"Üvercinka, hikayesini biliyor musunuz?" Sanırım dükkan'ın sahibiydi.

"Bilmiyorum."

"Biliyorum."

Birbirimize bakıp gülümsedik. Atlas biliyordu ama ben bilmiyordum.

"Anlat öyleyse. "

Eliyle duran iki tabureyi gösterdi. İçerisi o kadar güzeldi ki tabureye oturmak istemedim. Kitaplara sırtımı dayayarak yere oturdum. Atlas tabureye oturdu.

"Cemal Süreya’nın ilk aşkıdır Seniha. Orta ikide sınıfın en güzel kızı Seniha ya aşık olur, derslerde onun kızıl saçlarından gözlerini alamaz. Ve bir gün tahtaya Kızıl Mısralar diye bir şiir yazar Süreya: “Seni sevdiğim anda her şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime kızıl satırlar doldu…”"

O kadar güzel bir andaydım ki, şu an ölsem yüzümde mutlaka bir gülümseme olurdu. 

Atlas tam tekrar konuşacakken telefonum çalmaya başladı.

"Çok özür dilerim."

Arayan annemdi ve saat bayağı ilerlemişti.

"Efendim anne?"

"Neredesin kızım, geç kalma demiştim."

Anneme bir şeyler deyip telefonu kapattım ve ayağa kalktım.

"Gitmemiz gerek."

"Tamam, alacağın başka kitap var mı?"

"Yok."

Kendisi alacağı diğer kitapları da eline alıp kitabı benden alacakken kitabı geri çektim.

"Bunu ben ödemek istiyorum."

"Olmaz."

"Olur ya."

Kitabın hiçbir yerinde fiyat etiketi yoktu, bende bizi tebessümle izleyen amcaya sordum.

"Ne kadar veriyorum?"

Atlas kahkaha attı.

"Kitabın parasını sen belirliyorsun burada, ne kadar istersen."

Kafamı sallayıp çantamdan cüzdanımı çıkardım ve parasını ödedim.

Atlas'ta kendininkileri ödedi. Dükkandan çıkarken amca seslendi.

"Birbirinize olan saygınızı ve sevginizi yitirmeyin, yine gelin."
-






ANONİM; Leyl Where stories live. Discover now