32. ~Misafir~/ Part 2

12.1K 1K 435
                                    


Berdan bir alt kattaki odasına inen merdivenleri ikişer üçer inerek hızını kesmeden ilerliyordu. Sinan Aslan makamına geldiyse bu alelade bir sebep yüzünden olmazdı. Hele de habersiz geliyorsa hiç olmazdı. Genç adam telaşla ilerlemeye devam ederken ardından seslenen Cesur'u bile duymuyordu.

"Ulan bordo bereli olan sen misin? Bu ne hız?" Cesur, Berdan'ın ardından söylenirken cümlesinin sonuna küfür eklemeyi de ihmal etmedi. Berdan kapıyı açtığı anda pencerenin önünde elleri arkasında birleştirmiş dışarıyı seyretmekte olan Sinan'la karşı karşıya kaldı. Adam istifini hiç bozmadan öylece duruyordu. Hafifçe kafasını arkaya doğru çevirdi. Ve şaşkınlıktan dudakları aralanan adamlara gözleri kısılacak kadar gülümsedi.

"Abi bir durum.." Berdan birden sustu ve adamı ayakucundan başlayarak tepeye doğru süzdü. "Yok ya?" diye kalan cümlesini tamamladı. Sinan adamların bu kadar şaşırmalarını da anlıyordu. Sonuçta kimsenin karşısına böyle çıkan bir adam değildi.

"Hoş buldum, aslan parçaları!"

İki genç adam mırıldanarak "Hoş geldin.." diyebildi. Hala akıllarında tek soru vardı. Sinan Aslan spor kıyafetlerle dışarıya çıkar mıydı? Adamın takım elbiseli ateşleyen haline aşina olan adamlar duraksamaya devam ederken, Sinan kafasındaki spor şapkayı çıkartıp oturdu.

"İflas mı ettin diye takılmak istiyorum ama ölmek içinde çok gencim. O yüzden ben sana kahve söyleyeyim abi.."

Cesur, Sinan'ın yanıtını beklemeden ardında kalan açık kapıdan hızla çıkıp kapıyı kapattı. Berdan masasına geçerek yerine otururken gözleri hala adama şüpheyle bakmaya devam ediyordu. Sinan, oturduğu yere iyice yerleşerek bacak bacak üzerine attı. Dudakları keyifle kıvrıldı. "Bakma öyle.. İyiyim." dedi. Elini geçiştirir gibi salladı. "Geçen gün bizim biraderlere yardımcı olmuş Rıza. Durumdan ve arabalardan memnun kalmışlar. Teşekküre geldim."

Berdan durumdan memnun olurcasına kafasını salladı. "Estağfurullah abi ne demek. İşimiz bu." dedi. Merakına yenik düşen adam merakını gidermekten kaçınmadan, eliyle üzerindeki kıyafetleri işaret etti. "İşimiz buda.. Sen neden böylesin?" Sinan, Berdan'ın sorusu karşısında kısa biran için duraksadı. Bakışları siyah renklerle kaplı odanın her bir köşesinde dolaştı. Rahat bir tavırla, Berdan'a döndü.

"Bugün Sinan Aslan olmak istemedim diyelim."

Berdan, aldığı cevaptan hiçbir şey anlamadı. Bu durum surat ifadesine de yansıyınca, Sinan buruk bir şekilde gülümsedi. "Biliyor musun Berdan? Ben bu hayatta, kadınım ve kızım için her şeyden vazgeçerim. Onların saçının teline zarar veren babam olsa, onu bile tanımam! Onlara göz süzecek kim olursa olsun, gözünün yaşına bakmam!"

Berdan masanın üzerinde duran ellerini birleştirdi. Konuşmanın varacağı noktayı merakla beklemeye başladı. O sıra içeriye gelen Cesur ve peşindeki asistan kahveleri getirdi. Genç adam elindeki çayla adamın karşısındaki yerini alırken, "Bir ara memlekete gel de sana en afillisinden mırra ısmarlayalım." dedi. Sinan kahvesinden keyifle bir yudum alarak gözlerini kapattı. Keskin gözlerini açtığında Cesur'un alaylı bakışlarıyla buluştu.

"Bizim kahve aşkımız, senin çay aşkın.. Halimiz ne olacak?"

Cesur attığı kahkahanın ardından, bardağını adama doğru kaldırdı. "O zaman sıradaki çayım, aşkımıza gelsin abim!" dedi. Az önceki konunun dağılmasıyla homurdanan Berdan, Cesur'a ölümcül bir bakış fırlattı. Şuan için tek derdi Sinan'ın halinin sebebini öğrenmekti. Sinan mevzuya geri dönerek ciddi bir tavır takındı.

"Dün eve geldiğimde, kızım annesine sarılmış ağlıyordu. O an onu ağlatan kişinin nefesini kesmek istedim." Adam sıkıntılı bir nefesin ardından, gözlerini kıstı. "Hala nefes alıyorum.." dedi..

SEVDAM BİR ATEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin