2.2

3.8K 400 195
                                    

Yoongi kemirmekte olduğu tırnağını ağzından ayırıp Namjoon'a döndü. "Bak seni dinledim fotoğrafı paylaştım işe yarar dimi?"

Namjoon Yoongi'nin Taehyung'un fotoğrafını gizlice çektiğini öğrenir öğrenmez fotoğrafı paylaşmasını söylemiş, altına da Taehyung'un ondan gitmemesini sağlayacak bir söz yazmasını önermişti. Bu fikir aklına yatınca da ne olacağını düşünmeden paylaşmıştı fotoğrafı Yoongi.

Namjoon dizini gerginlikle titretip duran büyüğüne doğru ağır ağır salladı başını. "Taehyung'un senden kolayca vazgeçeceğini sanmıyorum."

Yoongi'nin içi rahat etmiyordu bir türlü. Küçüğünden gelecek tek bir mesaj bile sevindirecekti onu.

"Yok ben evine tekrar gideceğim. Öylece terk etmem de olmadı zaten."

Ve Namjoon'un bir şey demesine fırsat vermeden kapıyı çekip çıktı Yoongi. Namjoon peşinden gitmedi. Jiminler de anlayış gösterip onları yalnız bırakırsa aralarındaki buzların erimesi daha ihtimal olurdu.

Yoongi önüne gelene çarpa çarpa ilerliyordu kalabalık sokakta. Amacı bir an önce Taehyung'un yanına gitmekti.

Sıkıntıya oflayarak bir bakış attı telefonuna. Sesi sonuna kadar açık olsa da yine de Taehyung'dan bir bildirim gelmiş mi diye bakmaktan alıkoyamıyordu kendini. 'İyice aptallaştım.' diye düşündü.

Taehyung'dan mesaj falan gelmediğini gördüğünde umutsuzca cebine soktu tekrar telefonunu. Görmemesine imkan yoktu çünkü Namjoon haber vermişti onlara. Peki neden hâlâ bir şeyler yazmıyordu? 'Gerçekten vazgeçmiş olabilir mi?'

Silkelenerek hemen o düşünceyi attı kafasından. Asla ama asla buna ihtimal vermek istemiyordu.

Gözüne takılan tanıdık bedenle yerine çakılmışçasına durdu Yoongi. 'Lütfen o olmasın!'

Hayır, oydu. Ta kendisiydi. Birkaç gün önce sıcak gülümsemesiyle yüreğine çiçekler açtıran Kim Taehyung, şu an karşısındaki bedene gülüyordu.

Çok geçmeden Taehyung ile gözleri buluşunca yutkundu Yoongi. 'Yapma!' diye haykırası gelmişti. Ne ara gülüşünü bile kıskanacak düzeye gelmişti böyle?

Şimdi ne yapması gerekiyordu Yoongi'nin? Gözyaşlarının akmaması için direterek arkasını dönüp evine dönmesi, ve umutsuzca depresyona girmesi gerekiyordu. Belki ileride sinirleri bozulur, akli dengesini kaybeder ve intihar ederdi.

Yani... Filmlerde falan böyle olurdu değil mi?

Fakat Min Yoongi'ydi bu durumla karşı karşıya kalan. Başkası ölüyorsa, o yaşardı.

Vücudunu dikleştirerek Taehyung'a yaklaştı bir çırpıda. Gözünün ucuyla dahi Taehyung'un konuştuğu çocuğa bakmamıştı. Bakamamıştı...

"Taehyung. Randevumuza geç kaldın."

Kaşlarını kaldırdı Taehyung. Ne randevusundan bahsediyordu bu? Yoksa hafıza kaybı yaşamış da Yoongi ile kararlaştırdıkları randevuyu mu unutmuştu. 'Tüm ömrümü unutsam yine de öyle bir şeyi unutmazdım.' diye düşündü. Unutmazdı.

Jihoon Yoongi'de göz gezdirdi bir süre. Hoşuna gitmemişti. Yoongi değil, davranışlarıydı onu rahatsız eden. En azından bir selam vermeliydi.

"Ben gidiyodum."

Bir süre kendisini fark etmelerini bekledi Jihoon. Fakat birbirleriyle bakışmakta olan ikiliden biri bile yanıt vermeyince arkasını dönerek uzaklaştı oradan. Belli ki istenmiyordu.

Yoongi Jihoon gidince kurumuş dudaklarını yalayarak konuştu. "Gerçekten, benden vazgeçtin mi?"

'Vazgeçtim.'

Hadi ama, yalnızca bir kelimeyi söylemek nasıl bu kadar zor olabiliyordu? 1 kez söyleyecekti, ve her şey bitecekti.

'Bitmesin istediğin için zor geliyor.' dedi içindeki ses. Doğru, Yoongi ile olan hiçbir şey bitmesin istiyordu.

Doya doya izledi karşısındaki bedeni Taehyung. Çok güzeldi, mükemmeldi. Hem de herşeyiyle mükemmel...

"Ben, senin beni sevmediğini söyleyişine bile aşık olmuşum. Nasıl vazgeçeyim?"

Yoongi gülümsedi. Fakat bu yalnızca 5 saniye kadar sürdü.

"Ama vazgeçeceğim."

__________

MV öncesi :)

free love // taegi✔Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt