0.8

3.8K 214 189
                                    

TUĞÇE'DEN

Yaklaşık iki gündür herkese karşı savunduğum insanın bombok çıkmasının şokunu üzerimden atmaya çalışıyordum. Her ne kadar bunu arkadaşlarıma ve aileme yansıtmamaya çalışsam da beni asla sevmemiş olmasına inanamıyordum. O kadar iyi bir oyuncuydu ki beni kendisine inandırmayı başarmıştı. Yine de birinin sevgisine inandıktan sonra  sevgisinin yalan çıkması bir miktar üzüyordu.

Ya da artık şerefsizlerle uğraşmamak adına hayatıma insanları beş soruluk mülakatla alacaktım.

Telefonumun titremesiyle birlikte ekranda beliren mesaja şöyle bir göz attım, yine aynı bilinmeyendendi.

"Çişim gibi aniden gelsen?"

Yüzüme aptal bir sırıtma yerleşirken bunu kabullenmek istemedim.

"Çiş gibi geleceksem hiç gelmeyeyim daha iyi."

Telefonumu kilit tuşundan kapayıp yatağımın bir köşesine fırlattım. Bu akşam babamlarının şirketinde on sekizinci yıllarının kutlaması yapılacaktı ve buna arkadaşım olan Kuzey'in ailesi de katılacaktı. Çünkü, Kuzey'in babası da şirketin büyümesinde önemli adımlar atmış biriydi.

Bu yüzden yatağımın köşesine fırlattığım telefonuma uzanıp numarasını tuşladım. Normalde beni bekletmemek için ilk çalışta açardı fakat bu sefer değil ilk çalışta açmak, anında kapatmıştı.

Şu sıralar gruplarda sevdiği bir kızın olduğundan bahsediyordu. Her ne kadar onun için sevinmek istesem de bu içimden gelmiyor aksine, düşündüğüm her dakika kendimi mideme giren kramplara bir anlam yüklemeye çalışırken buluyordum.

Odamın kapısının tıklanmasının ardından hoşnutsuzca "Gir!" dedim. Gözüm hâlâ numarasındaydı.

"Hazırlanmamışsın daha?"

Kuzey'in sesini duymamla birlikte kafamı hızla ona çevirdim. Büyük ihtimalle telefonumu açmamasının sebebi de zaten burada olmasından kaynaklanıyordu.

"Elbise seçemedim, bana yardımcı olur musun?"

Güldü ve işaret parmağıyla kendisini işaret etti, "Ben mi? Elbise mi seçeceğim?"

Mızmızlanmalarına kulak asmamayı tercih ederek yatağımın üzerindeki elbiselerden birine uzandım. Bu lacivert ama bir o kadar da  göğüs ve bacak dekoltelerinden cesaret isteyen bir elbiseydi.

"Bu nasıl?"

"Ben ortada bir elbise göremiyorum. Daha çok mayo gibi duruyor."

Hoşnutsuzca çıkan ses tonundan bunu beğenmediğini anlayabilmiştim. Bu sefer o işaret parmağıyla kırmızı elbisemi gösterdi. Büyük ihtimalle dizlerimin altında bitecekti ve uzun kollarıyla benim pişmemi sağlayacaktı. Ayrıca üzerindeki danteller bas bas yaşıma uygun olmadığını bağırıyordu.

Bunu hangi kafayla aldım lan ben?

"Ne istiyorsun? Sıcaktan fenalık geçirip acile kaldırılmamı falan mı?"

Alayla söylediğim bu lafın üzerine yüzüne pes ettiğini belirten bir surat ifadesi yerleştirdi, "Bu işlerden anlamıyorum, görmüyor musun?"

Omuzlarımı düşürüp gardırobumdaki elbiseleri yeniden gözden geçirdim. Elime geçen siyah elbisemi kırmızı bir rujla hayal edebiliyordum. Gerçekten güzel durabilirdi. Ayrıca sırt dekoltesi de hoş bir hava katıyordu.

"Buldum!"

-----

"Acıktım," dedim Kuzey'in kulağına doğru.

Dansa kalkan çiftlerle birlikte masada bir biz kalmıştık.

Güldü, "Ömrümü yiyebilirsin."

Gözlerimi devirip elinden tuttum ve onu atıştırmalıkların tarafına çektim. Ne yapayım? Açken hiç çekilmiyordum. Bu vasat espirilerine katlanabilmem için de yemem gerekiyordu.

Hâlâ birleşmiş olan ellerimizi ağzıma attığım üçüncü kurabiyede fark edebilmiştim.

Hızla elimi çekip bakışlarımı boşluğa odakladım. Sanırım midemdeki bu salak ağrının sebebi yediğim kurabiyelerden dolayıydı.

Kuzey'e kaçamak bakışlar attığımda alnındaki boncuk boncuk terleri fark edebilmiştim. Büyük ihtimalle sıcaklamıştı, ama öyle olsaydı üzerindeki ceketi çıkarmaz mıydı?

"Bana hâlâ hoşlandığın kızdan bahsetmedin?"

Konuyu değiştirmek adına uzandığım kurabiyeyi elimden hızla aldı ve ağzına attı "Çok güzel gözüküyorsun."

Bir an afallamıştım, "Hı?"

Omuz silkti, "Kurabiye diyorum, çok güzel gözüküyordu."

Elimden ona kafa sallamaktan başka bir şey gelmedi.

"Konuyu değiştirmeye çalıştığını anlamıyorum mu sanıyorsun?"

"Onun hakkında ne öğrenmek istiyorsun?"

Her şeyi!

"Mesela..güzel mi?"

Dış görünüşe önem vermediğini biliyordum. Hatta aynı onun gibi insanları dış görünüşüne göre yargılayan aptal varlıklardan nefret ediyordum. Ama yine de bu soruyu sormaktan kendimi alamamıştım.

Gözlerini kıstı, "Çok güzel."

Gülümsemeye çalıştım ama bu içimden gelmedi. Sonucundaysa yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleşti.

"Onu tanıyor muyum peki?"

"Tanıyorsun."

"Adı ne?"

Durdu, sanki kafasında bir şeyleri tartıyor gibiydi.

"Sana diyorum Kuzey?"

Mekanın sıcaklığından dolayı üst tavanın açılmasıyla birlikte ışıklar da kapandı ve sadece bir kaç ışığın yanmasıyla dans eden çiftler için romantik bir ortam sağlandı.

Yüzüne vuran ay ışığı, onu daha etkileyici yapıyordu.

"Yakında öğreneceksin."

Üsteleyeceğimi anladığında elindeki içeceğini masaya bıraktı ve gözleriyle lavabo tarafını işaret etti, bu sırada lanet ay ışığının vurduğu yüzünü seyretmek için can atıyordum.

"Lavaboya gitmem gerekiyor."

Hızla salonu terk etmesinin üzerine cebimdeki telefonum titredi, arkasından aval aval bakmayı kesip telefonumdaki mesajı kontrol ettim.

"Seninle ay ışığında üzerimizi örten yıldızları paylaşmak isterdim."

*****

az da romantik şeyler.

ay ışığı | texting Where stories live. Discover now