5.0

1.9K 126 35
                                    

*2 bölüm atıyorum, 49'u atlamayın❤

Elimi enseme yerleştirip yaklaşık iki saattir çıkarmakla meşgul olduğum notlarımı incelemeye koyuldum. Sınav haftası beni çokça yoruyordu, şu son üç günde zamanımın çoğunu ilçe kütüphanesinde geçirmiştim.

Kafamı kaldırdığımda, Sera ve Ceyda'yı kafalarını koydukları masada uyukluyor bir şekilde görmeyi beklemiyordum.

Zaten son yarım saattir ders çalışmak haricinde her şeyi yapmışlardı.

Ceyda, kalabalığın dağılmasından faydalanıp beynine kan gitmesi amaçlı amuda kalkarken Sera, raflarda bulduğu kitabı açmış ve yarım saatte 60 sayfa okuyarak üçümüz arasındaki rekoru kırmıştı.

Boş kahve bardağım bakış açıma girdiğinde ayılmak için biraz daha kahveye ihtiyacım olduğunun kanısına vardım ve zaman kaybetmemek adına oturduğum yerden hızla doğruldum.

Akşam, sekiz sularında başlayacak olan maç için zaten yeterince heyecanlıydım. Kuzey'in futbol geçmişini ve hedeflerini çok iyi biliyordum. Ona her türlü desteği vermek için her zaman, her koşulda yanında olacaktım.

Camdan duvarları olan odadan ayrıldım. İlçemizdeki kütüphane, büyük ve ferah olduğu için kendimi şanslı hissediyordum. Çünkü biliyordum ki, yaşadığı yerde tek bir kütüphane olmayan insanlar vardı.

Kahve makinesine yönelip elimdeki plastik bardağı yerine sabitledim. Tam da o sırada önüme düşen gölge ürkememe sebep olsa da kafamı kaldırdığımda bakış açıma giren Arda'yla birlikte rahatladığımı hissettim.

Gevşek gevşek sırıttı, "Beni mi takip ediyorsun?"

Yüzümü istemsizce buruşturdum, kendini ne sanıyordu? Ya da beni ne sanıyordu? Peşinde koşacağımı düşünüyorsa yanılıyordu. Sevilmeyi zerre kadar hak etmeyen insanlara değer vermeyi bırakalı çok oluyordu.

"Merak ediyorum, beynini bu kadar geri plana atmayı nasıl başarıyorsun? İstesem yapamam da."

Saliselik olarak yüzünün düştüğünün farkına varsam da bozuntuya vermemeye çalışıyordu, "Gerçekleri bilmenin hakkın olduğunu düşünüyorum, Tuğçe."

Yine ne zırvalayacağı umrumda değildi, yalnızca önümden çekilmesini istiyordum.

"Git kendine başka bir oyuncak bul, benim sana ayıracak vaktim yok."

"Bak," dedi sabır dilercesine, "İnanmıyorsun belki ama, seni aldatmadım. Bir kere yapmış olduğum hatayı, yine tekrarlamam. O gördüğün fotoğrafın, çok eski bir tarihte çekilmiş olduğunu sana nasıl ispatlayabilirim bilmiyorum."

Yüzüne boş boş bakıyordum, ona inanmayı istiyordum fakat sonucunda yine üzüleceğimi biliyordum. Kalbimi bölmüş, bin parçaya ayırmıştı. Eskisi gibi olamayacağımız bilincindeydim.

"Çık git hayatımdan," diye tısladım "Sakın bir daha karşıma çıkma."

Zihnimde son cümleleri yankılanırken susmak bilmeyen iç sesim, bana meydan okuyordu. Ona kulaklarımı tıkamak, belki de beni hiçbir zaman bu kadar zorlamamıştı.

Empati kurup Arda'yı anlamayı isterdim ama durduk yere beyinsiz olmak da istemiyordum şimdi.

Yeniden cam bölmenin içine girdiğimde şahit olduğum manzara, pizzanın verdiği mutluluğu vermişti.

Çünkü, Doruk tam karşımdaki çift kişili koltuğa kurulmuş ve Ceyda'nın göğsünde uyuklamasına izin vermişti.

Bence tam bu sahnede, oğlunun mürvetine şahit olan anneler gibi ağlamam gayet normal karşılanırdı.

Doruk'un kafa karışıklığını tahmin edebilmek zor değildi, herkes gönül meselelerinde Sera ve Baran kadar şanslı olamıyordu. Tek istediğim, mutlu olmasıydı. Meltem'le, Ceyda'yla ya da bir başkasıyla..

****

Kafandaki sahnelere uygun bir şarkı bulmuşsundur ve şarkının ritmine göre kelimeler senden bağımsız akar ya, o hissi çok seviyorum :')

ay ışığı | texting Where stories live. Discover now