1.7

3.3K 188 105
                                    

"Şüphesiz geri zekalısın, Doruk."

Sera'nın lafının üzerine masanın üzerindeki sodaya uzanıp kafama diktim. Limonlu istemiştim ve bana getirdikleri şey, limon sıkılmış sade sodaydı. Anlayacağınız ayrıntısına kadar berbat bir gün geçiriyordum.

Doruk, "Benim ne suçum var? Hayat duracellse ben sıradan çinko pilim, en fazla ne yapmış olabilirim?" diye mırıldandı ve elindeki telefonuna geri döndü.

Meltem'le aralarında çok farklı bir ilişki söz konusuydu. Birbirlerine deli gibi aşık olmalarına rağmen bir tartışma içine girmeden de yapamıyorlardı.

Masadaki kalemime uzanıp test kitabımın kapağını açtım. Yaklaşan sınavlar yüzünden iki yeni sivilce kazanmıştım.

Üç gün sonra doğum günümdü ve arkadaşlarım bunun hakkında tek bir kelime dahi konuşmamışlardı. Kendimi periyodik sistemde hangi sınıfa dahil olduğu belirsiz olan Oganesson gibi hissediyordum.

"Neden şişe çevirmece oynamıyoruz?"

Biraz mola vermek bana da iyi gelecekti. Ders çalışmıyor olabilirdim lakin vicdan azabı çekiyordum.

"Çevir bakalım."

Soran ve cevaplayan köşeyi belirleyip şişeyi çevirdi, şişenin soran kısmı Baran'a cevaplayan kısmı ise Doruk'a geldi.

"Cesaret."

"Saat üç yönündeki sarışın kızı görüyor musun?"

Kafalarımız eş zamanlı olarak işaret ettiği kıza çevrilirken verdiğin görevin devamını merak ediyorduk.

"Yanına git ve bir dakika boyunca hiç müzik olmadan dans et."

Fikrin Doruk'tan çıkmasına bakacak olursak bunu hak etmişti.

Oturduğu yerden ayaklandı, "İzleyin de cesaret görün."

Sarışın kızın yanına doğru adımladı. Her ne yapacaksa, insanları rahatsız etmeden yapmasını umuyordum.

Önce etrafına bakındı, ardından alkış tuttu sonra bir ileri bir geri giderek dans etmeye başladı. Bu şekilde fazlasıyla komik gözüküyordu. Kahkahalarımız masada yankılanmaya devam ederken temposunu arttırmıştı.

Fakat o an hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Sarışın kız, oturduğu sandalyeden kalkıp Doruk'a eşlik etmeye başladığında bulunduğumuz kafeden açılan şarkıyla beraber masalardaki müşteriler alkış tutmaya başladılar.

"İnanamıyorum yaa, yine dört ayağının üstüne düştü."

"Doktor kendi haline bırakın dedi."

Masadaki şişeye bu sefer ben uzandım. Dikkatlerini çekmeyi başardığımda üçü de gözlerini şişeye diktiler.

Soru kısmının Kuzey'e cevap kısmının ise bana gelmesiyle birlikte oturduğum koltukta huzursuzca kıpırdandım. Son günlerde benimle göz göze bile gelmiyordu resmen. Anonimimin adı Kuzey'di ve okulun takımında yer alıyordu. Her ne kabullenmekte zorlansam da topladığım delillerin hepsi hemen yanımda oturan Kuzey'i işaret ediyordu.

"Doğruluk."

"Aşka inanıyor musun?"

Gözlerini kaçırdı, belki de fazla paronayaklamıştım. Kendimi Sherlock Holmes gibi hissediyordum. Az sonra "Ben özel bir dedektifim!" diye bağırabilirdim.

"İnanıyorum."

En azından okuduğum kitaplarda, izlediğim filmlerde karakterlerin o saf sevgilerine inanıyordum.

"Güzel.." diye mırıldanıp arkasına yaslandı.

Onlar yeniden şişeyi çevirip birbirilerine görevler vermeye devam ederken ben zihnimdeki cevapsız sorularla boğuşuyordum. Belki de akışına bırakmalı, anı yaşamalıydım. Anonim her kimse, bir gün karşıma çıkacağına dair söz vermişti.

****

Önerebileceğiniz texting var mı?

ay ışığı | texting Where stories live. Discover now