3-ÖRÜMCEK VE KARINCA

6K 477 213
                                    

Bölümden önce ufak bir duyuru yapmak istedim. Her hafta bir bölüm yayınlamaya ve yayın günlerinin, Cuma günleri olmasına karar verdim. Bu şekilde ilerlersek hem ben bölüm biriktirebilirim hem de siz bölümlerin ne zaman geleceğini bilebilirsiniz. Umarım düzenli bir şekilde sürdürebiliriz. Bu hafta bunun dışında bölüm yayınlamayacağım.

Keyifli okumalar :)

Kitabımla ilgili güncel bilgiler için,
İnstagram: @/kizilarafofficial

______.______

İnsan, alışılmış birkaç sözden ibarettir. Sizi anlatan bir cümle bulursunuz, onu benimsersiniz ve bir müddet sonra unutursunuz. Kelimeler uçar, şarkılar uçar, görüntüler uçar. Yalnızca hissiyle yaşarsınız. Mesela, çok sevdiğiniz bir kokuyu, uzun zaman sonra kokladığınızda o koku size eski zamanları hatırlatır. Hissettiğiniz duygu özlemdir. Bir şarkı çalınır kulağınıza, dalar gidersiniz. Hissettiğiniz duygu acıdır. Bir resim, belki bir fotoğraf görürsünüz. Fotoğraftaki gülümsüyordur yüzünüze ancak şimdi yanınızda yoktur. Hissettiğiniz şey, öfkedir. Bir fotoğraf karesine sığdırılmış iki beden, size en büyük öfkeyi armağan eder. Bir daha yan yana gelemeceğinizi bile bile, o fotoğraf karesinde eski benliğinizle gülümsemeye devam edersiniz. Öfke, sizi esir eder. Geçmişinizden tiksinirsiniz.

Şimdi aynı şeyi yaşıyordum tam olarak. Bir isim duymuştum. Bu isim, karnıma sancı girmesine neden olmuştu. Yüzümün buruşmasına, eski zamanları hatırlamama neden olmuştu. Şimdi ise hissettiğim tek duygu, korkuyu da beraberinde getiren sancılı bir nefretti. Eski benliğimden tiksiniyordum.

Titreyen ve titremesi geçmeyecek gibi duran ellerimi, karnıma daha da bastırdım. Karşımdaki iki kişi bana, böyle bir tepki bekliyormuş gibi sakince baktı. Sonra sakinlikleri yerini merağa bıraktı. Merak ettiler. Beni anlayamazlardı ben anlatmadıkça.

"Tanıyor musun?" İlke daha yeni kurtardığım koluma dokunup bana bu soruyu yönelttiğinde kafam ona döndü. Cevabını biliyor gibiydi. Yüzlerinden her şey okunuyordu. Ancak öylesine biri olmadığımı haykıran beden dilim ona bu soruyu sordurmaya yeterli bir sebep gibi görünüyordu. Bir şeyler dönüyordu. Karşımdaki bu iki kişi, bir şeyler planlamış ve bu plana beni de dahil etmişlerdi. Bakışlarım gözlerini buldu. Şimdi bana ikisi de şüpheyle bakıyordu ve ben durumu nasıl toparlayacağımı bilmiyordum. Açık vermeyi en baştan kabul etmiş olmam, pes ettiğimin bir göstergesi değildi.

Açık vermemin bir önemi olduğunu düşünmüyordum.

"Ne yapacaksınız ona?" Sesimde tuhaf bir tını vardı. Korkuyor muydum yoksa endişeli miydim bilmiyordum ancak bu ses tonu, kendime acımama sebep olmuştu. Dik durdum hep yaptığım gibi. Derin bir nefes aldım ve sonra yavaşça verdim.

"O bir kaçak. Zorluk çıkartırsa öldürürüz. Bizimle gelmeye razı olursa da, onu kendi kurallarımıza göre yargılarız."

Ölüm...

Tüylerim tek bir kelime ile diken diken oldu. Ağızlarına o kelimeyi nasıl bu kadar kolay alabilirlerdi?

İlke, sanki düşüncelerimi okumuş gibi açıklamaya yapmaya başladı.

"Bazı suçluları yakalamak zorundayız. Bu fırsat bir daha elimize geçmez. Peşine düştüğümüzü öğrenirse, yeniden kimlik değiştirir ve yerine geçtiği kişiye de zarar verir. Sonu hiç iyi bitmez Afra." Kaşlarımı çatıp yüzüne bakmaya devam ettim. Öfkeden çatmamıştım kaşlarımı.

Ne saçmalıyorlardı?

Arkama döndüm ve karnımdaki ellerimi saçlarıma daldırıp gülmeye başladım. Hepsi delirmiş olmalıydı. Sinirden ağlama noktasına gelmiştim. Sonunda beni de delirtmişlerdi.

KIZIL ARAFWhere stories live. Discover now