4-ÖDÜL VE CEZA

5.5K 504 166
                                    

Keyifli okumalar :)

Düzenleme yüzünden satır aralarındaki yorumları silmek zorunda kaldım. Bol bol yorum yapar mısınız? 😊

Bu bir hafta bana seneler geçmiş gibi hissettirdi. Sanırım yazdığım an yayınlamak istiyorum ve bu ciddi bir sorun. Ama bu düzene devam etmemiz lazım. Aksi takdirde hep birlikte bölümsüzlükten çürüyeceğiz 😅

____.____

Korku, hem acı verici hem de dinç tutan bir duyguydu. Gözleriniz hiç görmediği kadar keskin görür, kulaklarınız hiç olmadığı kadar iyi duyardı. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hissederdiniz. Çünkü bilmek, hayatta tutardı. Bilmek sizi umut etmeye yakınlaştırır ve umut etmek de, tökezlemekten korkmamanızı sağlardı.

Şimdi, ayağımın altında ezilen ölü yaprakları umursamadan dikkatli gözlerle etrafı süzüyor ve küfür etmemek için dudaklarımı dişliyordum. Ormanın ortasında kalakalmıştım. Evet, ormanın ortasında kalakalmıştım! Az önce anlattığım korkunun faydalı tarafıydı ve ben şu an, kesinlikle faydalı olan değil de zararlı olan tarafının gazabına uğruyordum. Ormanda tek başıma yürüme fikri hep bana korkunç gelirdi ve şimdi de yeteri kadar korkuyordum zaten. Kulaklarımda çınlayan yırtıcı hayvan sesleri, korkuma dem vurmamı engelliyor, üstüne bir de daha da arttırıyor, zor ayakta kalacak duruma geliyordum.

Ciddi değil sanmıştım. Duygusuz pisliğin önde gideni olsa bile bu kadar acımasız olmaz, beni bu kadar korkutmaz sanmıştım. Ancak bir kez daha kimseye güvenmemem gerektiğini fark etmiştim. Her şeyden önce, Karan'ın sınırları yoktu. Bunu gözlerindeki sınırsız ışıktan, asla susmayan sabırsız ağzından da pek tabi anlayabilirdim. Tabi, emin olmak istemiştim.

Bu adam o kadar acımasızdı ki, savunmasız kalacağımı ve korkudan öleceğimi bile bile beni bu ıssız ormanda bırakmış, üstüne bir de sırıtarak sinirlerimi bozmuştu. Evet, bu hareketiyle ondan istediğimi almış sayılırdım. Ancak beni öylece salması, şüphe uyandırmıştı. Fazla düşünmemeye çalışarak yola çıkmıştım ve asla iyi bir yolda olduğumu düşünmüyordum.

Toplantıdan hemen sonra, bana yiyecek veya içecek hiçbir şey vermemiş, üşüyeceğimi bile bile İlke'nin elime tutuşturduğu montu elimden almış ve kapıyı açıp beni resmen iteklemişti. Tabi ben de öylece durmamış, kapının önünde cırlayabildiğim kadar yüksek bir sesle cırlamış, yerden aldığım büyük taşlarla evi taşlamış, küfürler savurmuş ve resmen kaçmıştım. Bana öğretilen pek çok şey vardı ve bunlardan biri de, gücümün yetmediği işlerle karşılaştığımda sinir bozmaktı. Günümüz insanı, birkaç kötü lafa karşı koyamıyor, öfkeleniyor ve öfkeleri de hata yapmalarına olanak sunuyordu. Kışkırtmak benim işimdi ve bugün bunu kendime bir kez daha kanıtlamıştım. Karan öfkeyle beni bir saatten fazla bir süre kovalasa da kaçma konusunda oldukça iyi ve tecrübeli olduğumdan koşarak uzaklaşmış, onu çoktan atlatmıştım. Muhtemelen geri dönmüş, şimdi sıcacık evinde bacak bacak üstüne atmış ve içini ısıtacak keyif kahvesini yudumluyordu. Aman be, resmen kasıntı adamın tekiydi! Onun keyif kahvesinden ne olacaktı! Onun o saçma sapan görüntüsü gözümün önüne geldikçe sinir krizi geçiriyor, kendimi dizginleyemiyordum.

"Adama bak, kendini ne sanıyorsa! Öldüreceksen öldür de kurtulalım canım! Ayrıca ben mi dedim sana beni kaçır diye?" Az önce odada öyle demediğimi ben de biliyordum ancak şu an konumuz bu değildi. Elimi hızla ağaca vurdum ancak ağaç muhtemelen küçük olduğundan salladı ve tepesinden ayrılan kuşların kanat çırpma sesleri korkumu ikiye katladı.

Evet, gerçekten bir ormanın ortasındaydım!

Medeniyetten ne kadar uzakta olduğumu bilmiyordum ancak asla geri dönmeyecektim. Karan denen psikopata boyun eğeceğime burada iki gündür andığım ve muhtemelen birazdan karşıma çıkacak olan kurda ve kuşa yem olurdum daha iyiydi.

KIZIL ARAFWhere stories live. Discover now