26- GERÇEK SANRILAR

2.2K 257 218
                                    

Yeniden bennn :)

Bölüme geçmeden duyurayım. Kendi kendime bölüm paylaştıktan sonra bir süre bekleyip ne kadar bildirim geldiğine bakacağıma dair söz verdim. Umarım tutabilirim. Lütfen oy verip yorum yapar mısınız? :')

Not: Bölümün belli yerlerinde +18 sahneler bulunuyor. Ben sizin için başlangıcına ve sonuna uyarı işareti koyacağım zaten. Gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.

Bölüm sonunda görüşürüz.

Keyifli okumalarrrr!

_______._______


Özlemek için ne kadar ayrı kalmak gerekiyordu? Ya da gerçekten hasret duymak için?

Özleme eylemi genelde belli bir süre uzak kaldıktan sonra hissedilen acı verici hüzün olarak tanımlanırdı ancak bana göre asla öyle değildi. Bunu Karan'ı tam anlamıyla sevmeye başladığımda anlamıştım. Seven insan aralarında milyonlarca kilometre olsa da, birkaç metre olsa da özlüyordu sevdiğini. Çünkü sevmek ve sevilmek doyumsuzdu. Sınırsız olan bir şeye, özellikle bu bir duyguysa, sınır koymak sevmeyenlerin, sevilmeyenlerin yapacağı bir aptallıktı.

Özlemek bir zorunluluktu çünkü. İnsan kendine zarar verecek kötü olan bir hissi hissetmek istemezdi. Ancak yine aynı insan, sevginin özlem getirdiğini ve bu özlemin asla dinmediğini bile bile yine sevmeyi seçerdi. Çünkü elimizde başka ne vardı ki? Bizi birbirimizden ayıran tek şey kafamızdan da kalbimizden de çıkmayan duygularımızdı.

Şimdi, elim Karan'ın elinin içindeydi ve ben bir gün bile ayrı kalmamamıza rağmen onu ne kadar özlediğimi düşünüyordum. Yanındayken bile özlediği birinden değil bir gün, bir saat ayrı kalsa deliriyordu insan. Ben ne yapsaydım?

Kimseden çıt çıkmıyordu. Çıksa da duyulmazdı bu gürültüde zaten. Üşüdüğüme kanaat getirilmiş ve bedenime ince bir örtü sarılmıştı. Helikopterdeydik. Dönen pervanelerin çıkarttığı yüksek ses nedeniyle herkes sessiz kalmayı seçmişti. Ortam oldukça sessiz olsa bile eminim kimse konuşmazdı. Zira İlke önümde baygındı ve Deniz ona serum bağlamakla meşguldü.

Karan'ın bakışları ise bir yerde takılı kalmıştı. Neye baktığını çok iyi biliyordum. Tuttuğu elimdeki kırmızı iple oynarken, bir yandan da İlke'nin parmağındaki kırmızı ipe dikmişti bakışlarını. Bir şeyler düşünüyordu ve her ne düşünüyorsa onu da zihnini de oldukça meşgul ediyordu.

Bir ara gözlerim Deniz'in kaşında takılı kaldı. Sanırım yaralanmıştı. Pamir'in onu etkisiz hâle getirmek için başvurduğu yol yüzünden olmuş olmalıydı. Bayılırken kafasını yere vurduğunu tam olarak görmemiştim. Ancak aklıma yaralanması konusunda başka bir sebep gelmiyordu.

Doktor olduğundan ona işini öğretmek gibi bir ukalalığa girişmeyecektim ancak eminim kaşı bu şekilde kalmaya devam ederse mikrop kapacaktı. Sanırım bu aptal helikopterin aptal pervanelerinden çıkan ses yok olduğunda, onu bu konu hakkında uyarabilirdim.

Ne kadar süre geçti aradan bilmiyordum ancak gözlerimin yavaş yavaş kapandığını fark ettim. Pamir bizi kaçırdığında uzunca bir süre baygın kalmama rağmen bedenim güçsüz düşmüştü ve bu normal karşılanabilirdi. Adrenalin tehlike geçtikten sonra uyku getirirdi sonuçta.

Bilincimi arada bir yitiriyor, kafam yaslanacak bir yer bulamayıp düştüğü an sıçrayarak geri uyanıyordum. Bu durum birkaç defa tekrarladı ancak İlke'nin parmağındaki ipe bakarak muhtemelen hayatını sorgulayan Karan fark etmiş olacak ki, başımı nazikçe omzuna yatırdı ve saçlarımın üzerinden başımı öptü. Şu an bedenine temas eden bedenim öyle kolay ısınıyordu ve bu sıcaklık beni öyle güzel şımartıyordu ki, gülümseyemeden edemedim. Karan'a kocaman sarılmak, ona hayatımdaki yeri hakkında bir paragraf yazmak istiyordum.

KIZIL ARAFOnde histórias criam vida. Descubra agora